Ankara Şubesi'nin 12. ölüm yıldönümünde Alparslan Türkeş anısına düzenlediği panelde “Milli Birliğimiz ve Değişen Dünya Dengeleri” masaya yatırıldı

2009-04-08
TÜRKİYE RİSK ALTINDA
DİK DURULMALI

Türk Ocakları Ankara Şubesi, milliyetçiliğin efsanevi ismi Başbuğ Alparslan Türkeş’i 12. ölüm yıldönümünde, “Milli Birliğimiz ve Değişen Dünya Dengeleri” konulu bir panelle andı. Türkiye’nin etnik, dinsel ve kültürel bölücülük tehdidi ile karşı karşıya olduğunu vurgulayan bilim adamları, milli birlik ve bütünlüğümüzü muhafaza için “dik durulması ve varlığımızı tehdit edenlere rest çekilmesi” gerektiği görüşünde birleştiler.  

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği toplantı salonunda düzenlenen panele, yüzlerce Türk Ocaklı’nın yanı sıra merhum Alparslan Türkeş’in kızları Ayzıt Türkeş, Çağrı Türkeş Saraç ve torunları da katıldı. Panelden önce Türkeş ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere merhum tüm milliyetçiler için saygı duruşunda bulunuldu, hep birlikte İstiklal Marşı söylendi. Ardından Ersun Güzel’in, Başbuğ Türkeş hakkında hazırladığı bir sinevizyon gösterisi sunuldu. Türkeş’in, Türk Milliyetçiliği ve ülkenin bölünmez bütünlüğü hakkında çeşitli zamanlarda yaptığı açıklamaların yer aldığı sinevizyon, gözyaşları ve alkışlar arasında izlendi.

Toplantının açış konuşmasını Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanı Türkan Hacaloğlu yaptı. Türkeş’in bütün ömrünü Türk Milleti’ne adayan, Cumhuriyet tarihimizin yetiştirdiği nadir devlet ve siyaset adamlarından birisi olduğunu belirten Hacaloğlu, “80 yıllık ömrü, Turan Bayrağını yükseltmek, Türk adını dağlara, taşlara yazdırmak kaygısıyla geçmiştir. ‘Gençler hepiniz birer Türk bayrağısınız, bayrağı kirletmeyin, lekelemeyin, yere düşürmeyin’ diyen efsane liderdir. Onu unutmamak, unutturmamak için buradayız” şeklinde konuştu. Sözde aydın ve idareciler kadrosunun yanlış teşhis ve tedbirleri yüzünden, milletimiz ve devletimizin 21. yüzyılın bu ilk yarısında tarihimizin en buhranlı ve kritik dönemlerinden birini yaşadığını ifade eden Hacaloğlu, ülkemiz yöneticileri ile panelistlere şu soruları yöneltti:

“Sivas’ın ötesi neresidir?..Niçin birileri Sivas’ın ötesine geçememektedir?..Sivas’ın ötesine geçenler nasıl ve ne şekilde geçebilmektedir?..Bu çeşit tartışmalar üniter yapımızı nasıl etkilemektedir?..Böylesine sanal hatların çizilmesi, Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerinin geçerliliğini tartışmaya açmış olmuyor mu?..”      

                                    Obama Karşısında Dik Durulmalı

Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dursun Yıldırım’ın yönettiği panelin konuşmacıları ise Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen ile Niğde Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Yeniçeri idi. 

Panelin başlangıcında Türkeş ve Türkiye hakkındaki görüşlerini anlatan Prof. Dr. Dursun Yıldırım, “Eğer 20. yüzyılın tarihi yazılacaksa, kalbur üstünde kalacak iki isim vardır. Biri devletimizi kuran Atatürk, diğeri toplumu yeniden şekillendiren Türkeş’tir” dedi. Prof. Yıldırım, devletimizin ve milletimizin geleceği açısından son derece hayati gördüğü hususlar ile alınması gereken tedbirleri de şöyle sıraladı:

-Türk dünyasına karşı izlenen politika ve yapı mutlaka değiştirilmelidir.
-Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden ve Azerbaycan topraklarındaki Ermeni işgali sona erdirilmeden atılacak her adım, Türkiye için bir hançer, karşımıza dikilecek bir Çin Seddi olacaktır.
-T.C., tarihi ve ahdi hakları olan, bugüne kadar unuttuğu Musul eyaletini hatırlamalıdır. Eğer bölgede yeni bir düzenleme olacaksa, üç halkın katılacağı, Türkiye’nin kontrolünde bir Musul Cumhuriyeti kurulmalıdır.
-Devlet adamlarımız, Obama’nın karşısında dik durmalı, KKTC için konulan rezervleri kaldırtmalıdır.
-AB ile ilişkilerde, tıpkı Fransa, İngiltere gibi rezervlerimiz olmalıdır.
-T.C. toprakları üzerinde devletin var olduğu, kanunların her yerde uygulanabildiği yöneticiler tarafından ortaya konulmalıdır.    

                                    Etnik Tuzağa Düşmemeliyiz     

Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran da, “milli birlik” başlıklı konuşmasından önce merhum Türkeş’le yaptıkları sohbetler hakkında bilgi verdi. Türkeş’in, “Her şartta, her zaman, her yerde mutlaka meşru zeminde kalınması ve T.C.’nin tarihinde görülmediği kadar büyük bir bölücülük tehlikesiyle karşı karşıya olduğu, bu yangının mutlaka söndürülmesi gerektiği” şeklindeki iki önemli tespitini hatırlatan Prof. Taşkıran, “16 yıl geçti. Maalesef bu yangın küçülmedi, büyüyerek, devam etti” dedi. Taşkıran, konuşmasının devamında özetle şunları söyledi:

“Ülkeyi yönetenlerin görevi birliği sağlamaktır. Sivas’ın ötesi-berisi ifadeleri, iyi niyetle söylenmiş bile olsa zararlıdır. Ülkemiz ve milletimiz üzerinde emelleri olanlar, birlik ve bütünlüğümüze saldırı yolunu seçmişlerdir. Emperyalistler, bir yandan küreselleşme, diğer yandan demokrasi, insan hakları adı altında karşımıza çıkmaktadırlar. Örneğin AB, yeni azınlıklar oluşturma, alt kimliklere millet bilinci aşılama peşindedir. Amaç bölünmeyi hızlandırmaktır. Bu bir etnik tuzaktır, insanlarımız bu tuzağa düşmemelidir. Ne yazık ki, epey mesafe almışlardır, dahası devlet, TRT eliyle ortak bir dil yaratmaya yardımcı olmaktadır. Önümüzdeki tablo karanlıktır, ancak sosyal olaylar her zaman planlardaki gibi gerçekleşmez. Müslümanlar, milliyetçiler hiçbir zaman umutsuz olmaz. Küreselleşmeye karşı, dilimize, tarihimize, kültürümüze, milli değerlerimize daha sıkı sarılmalıyız. Sahipsiz kalan bir milletin batması haktır. Sen sahip çıkarsan, bu millet batmayacaktır ve böyle bir birliğin bozamayacağı oyun yoktur.”       

                                    Atatürk’ün Dış Politikasına Dönülmeli

Panelistlerden Prof. Dr. Anıl Çeçen ise “21. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nin Anadolu’da kalıp kalmayacağı” tartışmalarını ele aldı. Küreselleşme projelerinin iflas ettiğini, dünyada yeni dengeler kurulduğunu vurgulayan ve dünyadaki ekonomik krizin aşılamaması halinde 3. Dünya Savaşı’nın çıkartılacağını öne süren Prof. Çeçen, Türkiye’nin de Batı emperyalizmi tarafından cephe ülkesi haline getirilmek istendiğini anlattı. Bir istikrar ve barış olmaması halinde bölgemizin karışıklık ve belirsizliğe sürükleneceğini, buna karşı mutlaka bir barış planı hazırlamamız gerektiğini belirten Prof. Çeçen, şu önerilerde bulundu:    

-Ankara merkezli devletimiz güçlendirilmeli ve büyütülmelidir. AB süreci bittiğine göre, önceliğimiz yeni Anayasa değil, milli-idari reform olmalıdır.
-Atatürk’ün dış politikasına dönülmeli, bu bölgede Sadabat Paktı benzeri ittifaklara gidilmelidir.
-Çok kutuplu dünya düzenine uyum için BM’nin yeniden yapılandırılmasına yönelik reformlar gündeme getirilmeli ve dünyadaki yeni güç dengesini BM’nin taşıması sağlanmalıdır.   

                                    Türkiye’nin Kaderi Yabancılara Bırakılamaz 

Panelin son konuşmacısı Prof. Dr. Özcan Yeniçeri de, “Değişen Dünya Dengeleri İçinde Milli Birliğimiz Nasıl Korunur?” sorusunu cevaplandırdı. Türkiye’nin lif lif, damar damar ayrılmak istendiğini, ancak milliyetçilik ve maneviyatçılığın babası merhum Türkeş’in görüşlerinin, Türkiye’nin bu sorunlarını çözmede hala geçerliliğini koruduğunu kaydeden Prof. Yeniçeri, “Bugün Batı emperyalizmi, insan hakları, demokrasi, hukuk maskeleri altında, ayrıştırma, ötekileştirme, farklılaştırma oyunları peşindedir. Türk’ü İslam’a, İslam’ı Türk’e düşman göstermek, Türkiye coğrafyası ve İslam dünyasına yapılan en büyük kötülüktür. Türk-Kürt ayrımı bu millete yapılacak en büyük zalimliktir. Alevi-Sünni ayrımı ahlak ve inanç sistemimize vurulan en büyük darbedir” dedi.   

Anormalliklerin, Türkiye’de normalleştirildiğini, toplumu bir arada tutan kurum, kavram ve değerlere saldırıldığını, halkın sadece tüketen insanlar haline getirilmek istendiğini, adeta AB’siz, ABD’siz, IMF’siz ve NATO’suz yaşanamayacağı inancının iliklere kadar işletildiğini anlatan Prof. Yeniçeri, sözlerini şöyle tamamladı:

“Türkiye ağzına kadar yabancılaştırılıyor. Bölücülük, bozgunculuk ödüllendiriliyor. T.C.’nin adı dahi tartışma konusu yapılıyor. Bu çalışmalar, Türkiye’yi, ABD’ye eklemleme çabalarıdır. Başkalarının ne dediği değil, Türk Milleti’nin ne dediği önemlidir. Hangi markayı taşırsa taşısın, birliğimize ve varlığımıza yönelik tehditlere rest çekmek zorundayız. 21. asrı Türk asrı yapmak için kendi medeniyetimize sahip çıkmalı, Türkiye’nin kaderini yabancı teknisyenlere ve onlarla işbirliği yapan yabancılaştırılmış Türklere bırakmamalıyız.”     

Baştan sona büyük ilgi ve dikkatle takip edilen panele izleyiciler de, her bir paneliste yönelttikleri çok sayıda soru ile katkıda bulundular.