Ankara Şubesinin düzenlediği bir panelle Ayvaz GÖKDEMİR vefatının 1.Yılında anıldı

2009-04-19

Büyük Türk Milliyetçisi, eski Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir, vefatının birinci yılında, O’na yakışır bir şekilde, hayatını adadığı milli eğitimin temel sorunları ve çözüm yolları tartışılarak, anıldı. Türk Milli Eğitim sisteminin çöktüğü, dolayısıyla “sosyal sermayemizin tükendiği” görüşünde birleşen akademisyenler, bunun da “kimliksizleşmeye” yol açtığını bildirdiler. En önemli eğitim kanallarımızın tıkandığını belirten Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, “İlk ve orta öğretimin iflas ettiğini” söyledi. Prof. Dr. Orhan Arslan da, çocuklarımızın okula iyi girip, kötü çıktığını vurgulayarak, “Bu eğitim sistemini bozup, yeniden yapalım. Türkçe konuşmayan bir eğitim olmaz. Doğru tarihimiz, doğru biyolojimiz, doğru evrimimiz, dolayısıyla doğru kimliğimiz yok. Ama hiçbir şey için geç kalmış değiliz. Her şeye yeniden başlayabiliriz” dedi.

Geçen yıl Türk Ocakları Genel Kurul toplantısında kaybettiğimiz Ayvaz Gökdemir’i anmak üzere Türk Ocakları Ankara Şubesi’nce Milli Eğitim Müdürlüğü Mehmet Akif Ersoy Salonu’nda bir toplantı düzenlendi. Gökdemir’in aziz hatırasına armağan edilen “Milli Eğitimin Temel Meseleleri” konulu paneli, Ayvaz Hoca’nın kendisi gibi eğitimci olan eşi Sevgi Gökdemir, çocukları, kardeşleri ve çok sayıda akrabası da izledi. Toplantıya, eski Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler, TBMM eski Çevre Komisyonu Başkanı Ertekin Durutürk, eski milletvekilleri Melek Denli Karaca ve Mehmet Yalçınkaya’nın yanısıra, Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür ve Avukat Şerafettin Yılmaz ile yüzlerce Türk Ocaklı katıldı.

Toplantının sunuculuğunu üstlenen Türk Ocakları Gençlik Kolları üyesi Işıner Hamişoğlu, açılışı, Yavuz Bülent Bakiler’in, Ayvaz Gökdemir için kaleme aldığı, “Ben Antepliyim, Şahin’im ağam[*] isimli şiirle yaptı. Ayvaz Hoca başta olmak üzere merhum tüm Türk Milliyetçileri için saygı duruşunda bulunulup, hep birlikte İstiklal Marşı’mızın söylenmesinin ardından toplantının açış konuşmasını yapan Ankara Şubesi Başkanı Türkan Hacaloğlu, Milli Eğitimin simge isimlerinden birisi haline gelip, iz bırakanlar listesinde yerini alan Ayvaz Gökdemir’in yüreğinin daima Türk Milleti ve Türkçülük için çarptığını hatırlattı. Hacaloğlu, “O ideal bir baba, ideal bir eş, ideal bir Türk Milliyetçisiydi. O’nu tanımak, ilham almak istiyorsanız, Türk Ocakları’nın hazırladığı iki kitabı okuyun. Aradığınız her şeyi bulacaksanız” dedi. 

“Milli Eğitimin Temel Meseleleri” panelini yöneten Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türk Ocakları Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Arslan sözlerine, “Ayvaz Hoca’yı oflayarak, poflayarak, ağlayarak anmayalım. O’nu anmaktan ziyade O’nu anlamayı yeğliyorum. Bir Türk Milliyetçisi nasıl olur, bunu görmek için O’nu anlamamız lazım” diyerek başladı. Gökdemir’in örnek bir Türk insanı, daha açıkçası Türk gibi Türk olduğunu, milleti, dini, eğitimi çok iyi bildiğini anlatan Prof. Arslan, 1989’da Ayvaz Hoca’nın icat edip, adını koyduğu Kutlu Doğum Haftası’nın ilk oturumunu da kendisinin idare ettiğini hatırlattı.

AYVAZ HOCA’DAN ANILAR

Ayvaz Gökdemir ile ilgili anıların anlatıldığı bölümde, ilk konuşmayı yapan siyaset arkadaşı, TBMM eski Çevre Komisyonu Başkanı ve Isparta Milletvekili Ertekin Durutürk, 8-10 yılı paylaştıklarını, kendisini çok kez üzüp, sıktıkları halde bir kez bile “of” demediğini söyledi. Eski Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler de, Ayvaz Gökdemir’in, herkesin örnek aldığı, güzel bir insan olduğunu belirttikten sonra, şöyle konuştu:

“Devlet adamı lafı var. Bunun yanına bir de, milletin özünden, içinden, kökünden çıkmış, onun eksiksiz temsil eden anlamına gelen millet adamı ifadesini koymamız lazım. Ayvaz Gökdemir işte böyle bir millet adamıydı.”       

Eski Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya ise, Ayvaz Hoca ile aralarındaki ilişkiyi, Urfa-Gaziantep arasındaki tatlı rekabete benzetip, daha çok Ortadoğu’nun geleceği konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını, bunun için birlikte çeşitli projeler geliştirdiklerini anlattı ve “O, bizim Antepli Şahin’imiz, Şehit Kamil’imizdir” dedi.  

 “DERSHANELER KALDIRILMALI”

Panelin ilk konuşmacısı Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, “Dil ve Edebiyat Öğretimi” hakkında bilgi verdi. Ülkemizde birtakım insanların, “Türk müyüm, mozaik miyim?” demeye başladığını, buradaki temel sorunun Türk Milli Eğitim sisteminin işlememesi olduğunu vurgulayan Ercilasun, özetle şunları söyledi:

Türk kültürü, dili, tarihi ve edebiyatını nesillere aktarmanın çeşitli kanalları vardır. Bu kanallardan ilki ailedir. Ülkemiz gerçeklerinde bu kanalın işlemesinin çok zor olduğunu görüyoruz. Ailelerin ancak binde biri çocuklarına bilgi ve kültür aktarabilecek durumda. İletişim kanalı var, ancak bu kanalı işletecek olanlar da milli eğitim içinde yetişmeli ki, o görevi yapabilsin. Nitekim iletişim kanalını ellerinde tutanların, bir insanı Türk yapan bilgi ve kültürü aktarmadan ne kadar uzak olduklarını görüyoruz. Üçüncü kanal, yani eğitim sistemi de çalışmadığına göre, nesillere aktarım yapamıyoruz demektir. Yahya Kemal Beyatlı’yı, Namık Kemal’i, Fuzuli’yi, Dede Korkut’u, Orhun Kitabelerini bilen bir çocuk, elbette bu dille konuşan, bu güzel eserleri meydana getiren topluluğun ferdi olacağını bilecek, hiç tereddüt etmeden ‘Ben Türküm’ diyecektir. Bu mekanizma 1960-70’lere kadar işliyordu. Ama sonra işlemez oldu. Diyebilirim ki, ilk ve orta öğretim iflas etmiştir, sıfır noktasındadır. Üniversite öğrencileri ‘irşad, mürşit, iptidai, değirmi’ kelimelerinin anlamını bilmiyorsa, ‘pars’ kelimesini 80 kişilik bir sınıfta sadece 4 kişi biliyorsa, ‘iflas’ ifadesi mübalağalı sayılabilir mi?..Bunun sebebi ne? Pek çok sebebi var, ama şu anda en önemli sebebi dershanelerdir, hepsi kaldırılmalıdır. Çocuklara dil-edebiyat öğretiminde tek bir ciddi yaptırım var mı?..Sadece sınıf geçmesi, o da dershaneler sayesinde oluyor. Ancak dershane kağıtlarının yuvarlakları arasında Sinekli Bakkal, Namık Kemal, Vatan yahut Silistre yok. Gençlerimiz Tevfik Fikret’i biliyor mu? Çocuklarımıza güzel bir Türkçe kazandırmak istiyorsak, onlara edebiyatı, edebiyatçıları sevdireceğiz, okuma alışkanlığı kazandıracağız. 2-3 yılda bir müfredat değişiyor, hiçbir kıymeti yok. Her kolaylaştırmayı, reform diye adlandırdık, aslında deform idi. Milli Eğitim, bugünkü haline böyle geldi. Dünyada böyle bir ülke göremezsiniz. Bilmediğiniz şey sizin için yoktur.”

      “KÜRESELLEŞMENİN SONUNU EÐİTİM VE ÖÐRETMEN BELİRLEYECEK”

Panelin ikinci konuşmacısı Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülker Akkutay da, “Küreselleşmenin Eğitim Sistemimize Etkisi”ni anlattı. Dışarıdan alınan, kolaycı, şablon fikirlerin, gelişmenin önündeki en büyük engel olduğunu ifade eden Prof. Akkutay, dünyanın küçüldüğünü, kültürel yayılmanın etkili hale geldiğini hatırlattı. Küreselleşme sürecinde ayakta kalmanın yolunun, teslimiyetçi reçeteleri kabul etmek değil, milli bilince sahip, ülkesine bağlı bireyler yetiştirmek olduğunu kaydeden Prof. Akkutay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Küreselleşmenin tozu-dumanı ortadan kalkınca, hangi ulusların ayakta kalacağı görülecektir. Bu sebeple çağdaş öğretmenin misyonu, çağın gereklerine uygun, çok yönlü düşünen, bilimsel düşünme yeteneğine sahip öğrenciler yetiştirmektir. Bu da öncelikle öğretmenleri yetiştirmek için özel bir sistemin gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Öğretmenler birer bilgisayar değildir, öğretmenin görevi, eline verilen müfredatı aktarmak değildir. Çok ciddi sorunları vardır ve nicelik, niteliğin önüne geçmiştir. Her dönem eğitimde büyük işler yapıldığı söylenmesine rağmen, eğitim anlamını yitirmiş, rutinleşmiştir. Bunu tek bir bakanlığın sırtına yüklememeli, devlet sorunu olarak ele almalıyız. 21. yüzyıldaki gelişmeler, dünyayı küçültmeye devam edecektir. Kısacası küreselleşme sürecektir. Dolayısıyla sosyal yapıların değişmesi beklenmektedir. Bu süreçte eğitim ve öğretim başrolde olacak, uluslar mücadelesi daha bir hız kazanacaktır. Yani oyunun sonucunu, eğitim ile öğretmenler yönlendirecektir.”   

“SOSYAL SERMAYEMİZ DİBE VURUYOR”

“Milli Eğitimin Temel Meseleleri” panelinin son konuşmacısı Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türk Ocakları Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Çağatay Özdemir ise “Milli Eğitimimizin Sosyal Sermaye Oluşturma Gücü” başlıklı bir tebliğ sundu. Batılı akademisyen ve düşünürlerin toplumsal sorunları izleyerek oluşturduğu “Sosyal sermaye”nin pek bilinmeyen bir kavram olduğunu belirten Prof. Çağatay, bunu Nevzat Köseoğlu’nun, değerlerin zayıflamasını anlatmada kullandığı, “iman soğuması” ifadesine benzettiğini kaydetti. İnsanların o sıcaklığı, dinamizmi yakaladığında başarının ortaya çıktığını, Milli Mücadele’nin buna bir örnek olduğunu ve sosyal sermayenin, milliyetçilikle çok yakından ilgisi bulunduğunu anlatan Prof. Özdemir, çeşitli grafiklerle desteklediği konuşmasında özetle şunları söyledi:        

“Sosyal sermaye, sosyal erdemlerin tüm bireyler arasında paylaşılmasıdır, eşgüdüm ve işbirliğini teşvik eden, içtenliğin hakim olduğu normlar birliğidir. Kaynakları ise tarih ve kültürdür. Maalesef bugün kimliğimiz konusunda emekleme dönemindeyiz. Eğitim düzeyimiz ilköğretimden öte geçememiştir. 8 yıllık eğitim, acaba hala neden 11 yıla çıkartılmamaktadır? Bir ülkede insanların birbirine güveni her geçen gün azalıyorsa, sosyal sermaye dibe iniyor demektir. Her gün birtakım bölünmeler yaşayan Türkiye’yi, bir yerden bir yere sıçratacak sosyal sermayeyi nasıl oluşturacağız? Milli Eğitimimizin genel amaçları içinde sosyal sermaye maddeleri net bir şekilde var. Ama gerçekleşmiyor. Neden gerçekleşmiyor, öğretmen mi, müfredat mı, aile mi, dış faktörler mi etkili, bunların araştırılması lazım. Sosyal sermayemiz niteliğindeki genel amaçlar kağıt üzerinde kalıyorsa, bir yere varamayız.”

Panel, Oturum Başkanı Prof. Dr. Orhan Arslan’ın, “Öğrenmenin sonu yok, okumaya devam” sözleri ve tüm konukların Ayvaz Gökdemir’e bir kez daha Allah’tan rahmet dilemesi ile sona erdi.

*BEN ANTEPLİYİM, ŞAHİN’İM AÐAM (Yavuz Bülent Bakiler)

Mavzer omzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.

Hey, hey!
Yine de hey hey!
Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım
Düşman kurşunlarına inat köprü başında
Memleket türküleri çağıracağım.

Bu dağlarda biz yaşarız, bu dağlar bizim dağımız.
Namusumuz temiz, bayrağımız hür
Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız
Burda erkekçe döğüşür.

Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde
Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak
Bayraklar içinde en güzel bayrak
Düşüncem senden yanadır

Hep senden yanadır çektiğim kahır
Bu senin ülkende, senin gölgende
Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar
Korkum yok ölümden kâfirden yana
Alacaksa alsın beni şafaklar.

Hey, hey!
Yine de hey hey!
Al bayraklar altında kara bir kartal gibi
Yaşamak ne güzel şey.

Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa
Çıkmış bir eski savaştan
Türk’ün bir karış toprak parçası için
Destanlar yazacağız yeni baştan.

Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini
Çıktı karşıma biri,
Çıktıkça çektim tetiği bismillâhlarla beraber
Vurdum alnından kâfiri.

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh?
Bu kaçıncı ölüdür?
Bir türkü söylenir siperlerde her sabah
Vurun Antepliler namus günüdür!

Ben Antepliyim Şahin’im ağam
Mavzer omuzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük.