Ankara Şubesi Galip Erdem'i Andı

2013-03-15

Nevzat Kösoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı Ankara Şubesi Gençlik kollarının düzenlediği“Galip Erdem ve Türk Milliyetçiliği” konulu seminer ilgiyle izlendi.Nevzet Kösoğlu’nun Gailp Erdem’le ilgili konuşması  özetle:

      ''Öncelikle, Diyebilirim ki bizim nesiller üzerinde Galip ERDEM kadar etkili olmuş bize hem fikren hem ahlaken yön vermeye çalışmış ikinci bir insan yoktur.
      O hep yüreğindeki sevgiyi aksettirmeye çalışırdı. Bir yazısında yüreği küçük bir insan olmaktansa kafası küçük, anlamaz, ahmak biri olmayı tercih ederim demiştir. Tabi bu yürek büyüklüğü sadece kişisel meseleler açısından değil hatta kişisel açıdan hiç değildir onun derdi milleti idi. Millletinin geleceğinin büyük hayallerle süslemeyi ve o hayallere inanmış bir insan olarak yaşamayı kendisine ilke edinmiş bir insandı. O konuştuğu zaman onu tanımayanlar ayaklarının yere basmadığını zannederlerdi.
     Öğretmenleri ona dahi Galip derlerdi. Çünkü lisedeki bilgi birikimi çoğu zaman öğretmenlerinin önüne geçerdi.
     Bir çoklarımızın hayatında olduğu gibi onunda hayatındaki en keskin çizgi  Bozkurtlar'ın Ölümü'nü okumakla şekillenmişti. Ezbere bilir gibiydi Bozkurtları.

     Onu tanıyan hiç kimse sen hayal kuruyorsun diyemezdi. Çünkü çok sert çok açık çok keskin bir Türkçesi vardı.
     30 yaşında Tercüman Gazetesinin baş yazarlığını yapıyordu. Ben o sıralarda kendisi ile tanıştım.
      Sadece gazete yazıları ile yetinmeyen onu seven insanlar sık sık onu konferanslara ve seminerlere çağırmaya başladılar.Seminerler bizim kültür geleneğimizde  çok büyük önemi vardır. Bizde insanların şahsiyet eğitimi meydan nutukları ile ya da sınıflarla değil sohbetlerle olurdu. Yazdığı, yazmadığı bir çok konuyu önce seminerlerde bize anlatırdı.


      Sonra 1970li yılların yıkıcı etkisi başladı. Galip Abi o dönemde de konferanslara giderdi. Gençleri katiyen kırmazdı. Çağırdıkları zaman giderdi. O dönemlerde Galip Abiyi tanıyan binlerce kişi vardır. Bunu biz 80 ihtilalinden sonra daha yakından gördük.
      Kültüre dayalı bir milliyetçilik anlayışı vardı. Ama onun muhtelif tariflerinden biri de; millet, aynı soy şuuruna sahip insanların topluluğudur. derdi. Tabi burada aynı soy şuuru derken ırkı falan kastetmezdi. Çünkü onun  müstakil kitabı vardı, Irkçılık suçlamalarına cevaplar diye. Aynı soya mensubiyet şuuru nereden alınır ? Bunun dayanağı nedir ? Dildir. Aynı şeyi yani kültürü söylüyor yine.
      Vurgulayacağım ikinci nokta gelecek tahayyülüdür. Millet aynı gelecek tasavvuruna sahip olan insanlar topluluğudur. derdi. Bu iki nokta ona mahsustur. Yani onun kafamıza çizdiği şeylerdir.
       Milliyetçilik tabi bir olgudur. Bu toprağın insanı milliyetçilikten başka bir imkana sahip değildir. Bunu bilmese de bir tehlike vukuunda milletin menfaatleri savunmak gerektiğinde senden önce koşar. Bu nedenle milliyetçilik tabii bir olgudur.
       Galip Abi de milliyetçilikten ziyade ülkücülük üzerine dururdu. Ülkücülük ; milletinin menfaatlerini, geleceğini kültürünü değerlerini kendi menfaatlerinden kendi değerlerinden yahut yakın çevresinin çıkarlarından daha ileride tutabilmektir. Bunun biz son dönemlerde ülkücülük milliyetçiliğin ahlakıdır diye tanımlıyoruz.  Yani Söz olarak değil de fiile olarak milliyetçiliği  yaşayabilmek ülkücülüktür. Ülkücülük bu manada kişinin nefis terbiyesidir ve nefsini aşma cehtidir. Bir değer uğruna kendi nefsinden fedakarlık edebilmektir. Nedir o değer ? Millettir.
         Bizimle toplanacağı zaman bize ''Merhaba Ülkücü Adayları'' derdi. Galip Abi derdi ki ; '' siz ülkücü adaylarısınız. Ülkücü olmak o kadar kolay değildir daha hiçbir imtihandan geçmediniz ben size nasıl ülkücü derim ?''
          70'li yılar çok yoğun mücadelelerin olduğu yıllardı. O dönemde çok yürekli gençlerimiz yetiştiler. Canını verenler oldu malını verenler oldu hapishane köşelerinde çürüyenler oldu Galip Abi onlara Ülkücü derdi. 70li yıllardaki o mücadeleler olmasaydı Türkiye bugün buralarda olamazdı.
         Sonra 12 Eylül geldi. 12 Eylül  Solculara ne yaptı bilmem ama bizi darma duman etti. Çok zulüm gördü Ülkücü Hareket. Bir Marksist için çok ağır değildir bu. Çünkü onlara göre devlet düşmandı ve devlete karşı mücadele ediyorlardı. Ama biz, biz öyle miyiz ? Biz devlet diye, bayrak diye can veren takımız. Bize de aynı muameleyi yaptılar. Bu şekilde bizi manen bitirdiler. Tabi meselenin bu manevi ağırlığı herkes tarafından hissediliyordu. Fakat meselenin birde maddi tarafı vardı. Maddi tarafı şu ; biz içerideyiz ama dışarıda kiminin ailesi var kiminin nişanlısı var. İşte burada yeni bir Galip Erdem doğdu. Bu Galip Erdem içerdeki her ülkücünün her davasını kendi davası gibi gören her derdini kendi derdi gibi gören Galip Erdemdi. İçeridekilerin yükünü bizde içeride olduğumuz için hem bilmiyorduk hem de duymuyorduk. Fakat Galip Erdem için öyle değildi. O 40 yıldan sonra cübbeyi giymiş Mamak yollarına koyulmuştu.
        Mümkün olduğu kadar herkesin derdine derman olmaya çalışıyordu. Tüm bu yükü o taşırdı. 
        Çünkü onun gibi hassas, sanatkar mizaçlı bir insanın bütün bu ağırlıkları nasıl kaldırdığını ben hala tartamıyorum . Hassas insan,sanatkar mizaçlı insan çabuk çöker. Ama o yıkılmıyordu.  İçerdeki herkes onunla görüşmek isterlerdi. Çünkü herkes onun farklılığını bilirdi.
       Bizim içerdeki birçok arkadaşın evlerinde çocukları Galip Dedeyi tanırdı. Galip Dedeleri de onların çikolatalarını hiç ihmal etmezdi. Yani bir taraftan içerdekiler bir taraftan da içerdekilerin dışardakileri. Galip Abi herkese yetişmeye çalışırdı.
       Galip Abi kırgınlıklarını da kızgınlıklarını da ulu orta söylemezdi. O mücadele dönemlerinde söz olarak milliyetçi oldukları halde onlara yakın durmaktan korkan tipler vardı. Onları çok yaman haşlardı. Galip Erdem'e kimsede bir şey  diyemezdi.
       Ömründe kendisi için  bir şey istememiş bir insandı. Hep milleti için ve dava arkadaşları için yaşardı.
        Galip Abinin meşhur bir konferansı vardı. Konferansına gittik büyük bir salon doluydu. Masaya oturdu mikrofonun eline aldı. Konferansın konusu Türk Milliyetçiliğinin meseleleri idi. Mikrofonu aldı ve dedi ki '' Türk Milliyetçiliğinin yegane meselesi Türk Milliyetçileridir.'' Yani Türk Milliyetçiliğine layık insanlar değiliz. Laf Ülkücülüğü yapıyorlar iş fiile gelince başarılı olamıyorlar. Galip Abi'nin
 son konferansı budur. Ondan sonra Galip Abi içine kapandı.  Çok kırgın idi. Kime ? Hepimize. Türk Milliyetçiliğinin yegane meselesi Türk Milliyetçileri dediğinde kimse bunun dışında değildi. Hepimiz içinde idik.”diyerek konuşmasını tamamladı.