Ankara Şubesi Gençlik Kolları Konferansına Prof. Dr. Vahdettin Engin'i Konuk oldu

2014-12-23

Konu: “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Tarihi Devamlılık”

Şube Gençlik Kollarımızca düzenlenen cumartesi konferanslarında bu hafta Prof. Dr. Vahdettin Engin konuk oldular. Konferans, 20 Aralık saat 14:00’da şube lokalinde gerçekleştirildi. Türk tarihçiliğinin sayılı isimleri arasında yer alan Sayın Engin, özellikle son dönem Osmanlı tarihi ve Sultan II. Abdülhamit üzerine yaptığı araştırmalar ile bilinmektedir. Sayın Engin, Türk modernleşme tarihini anlayabilmemiz için Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleri ile Erken Cumhuriyet dönemini bir bütün olarak değerlendirmek zorunda olduğumuzu vurgulamıştır. Türk Ocakları dahil pek çok kurumun kuruluş tarihleri incelendiğinde (posta, polis ve jandarma teşkilatları gibi) mevcut devlet kurumlarınızın hemen hepsinin Cumhuriyetten eski oldukları görülür. Bu durum Anadolu’da Osmanlı ve hatta Selçuklu döneminden beri tek bir devletin var olduğunu ispat etmektedir. Bu devlet, üzerinde yaşadığımız topraklarda 1000 yıldan bu yana varlığını sürdüren “Türk Devleti”dir.

Sayın Engin “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Tarihi Devamlılık” adlı konuşmalarında aşağıdaki cümlelere yer vermiştir:

Türk Milleti her dönemde tarih sahnesinde yer almıştır. Ama bu yer alış istikrarsız bir görünüm arz etmez. Aksine, Türkler yüzyıllar boyunca varlığını devam ettirmiş, Dünya’ya nizam vermiş devletler oluşturmuşlardır. Özellikle de son bin yıllık tarihi süreçte Anadolu merkezli olarak kurulan, zaman zaman büyüyüp cihanşümul hale gelip bir süper güç şeklinde Dünya’ya yön veren, zaman zaman da bir takım sıkıntılar yaşaması sebebiyle coğrafyası küçülen, süper güç olma konumunu kaybeden ama her dönemde Dünya siyasetinin önemli aktörlerinde biri olan tek bir Türk devletinin varlığından söz edebiliriz. Bu devletin adı TÜRKİYE’dir. Türkiye, geçmişten tevarüs ettiği değerler üzerinde bugün de varlığını devam ettirmektedir.

Tespitimiz bu yönde olunca, Osmanlı Devleti diye nitelediğimiz siyasi yapı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin birbirinden farklı devletler olmadıkları gerçeği de doğrudan karşımıza çıkar.  Hatta şu tespiti de yapmakta fayda vardır. Esasında 11. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’da oluşan, giderek geniş coğrafyalara yayılan, sonra da biraz kabuğuna çekilen tek bir Türk devletinin varlığından söz edebiliriz. Yani olan şudur. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da kurulan Türk devletini idare eden Selçuklu hanedanı giderek güçten düşmüş, ondan doğan boşluğu Osmanlı hanedanı doldurmuştur. Osmanlı Devleti’nin yıkılışı olarak değerlendirilen 1920’lerin başları ise aslında aynı Türk devletinin rejim değiştirmesine ve Saltanat yerine Cumhuriyet idaresini benimsemesine sahne olmuştur. Bunun en bariz örneği ise Osmanlı ve Cumhuriyet’in aynı ay yıldızlı kırmızı beyaz bayrağı resmi simge olarak kullanmalarıdır. Hal böyle olunca bir tarihi devamlılık sürekli kendini hissettirir ve bu tarihi süreç içinde yaşanan olumlu ve olumsuz gelişmelerin sık sık birbirinin tekrarı mahiyetinde karşımıza çıkması hiç şaşırtıcı değildir ve de çok anlaşılabilir bir şeydir. 

Sözünü ettiğimiz tarihi devamlılık hadisesi çok önemli olup, bir takım gelişmeler ancak tarihi devamlılığın kabul görmesi halinde anlam kazanmaktadır. Bu sayede ülkemizin geçmişini daha iyi anlayabildiğimiz gibi, bugünü de daha iyi algılayabiliyor, geleceğimizi de ona göre yönlendirebiliyoruz. Yalnız şunu tekrarlamakta yarar var. Anlayabilme, algılayabilme ve yönlendirebilme; ancak tarihi devamlılık gerçeğini kabul ettiğimizde ve tek devlet anlayışını benimsediğimizde mümkün olabilmektedir.

Osmanlı döneminin son yüzyılında hayata geçirilen bir takım reformlar aslında giderek Cumhuriyetin zeminini ve alt yapısını oluşturmuştur.  Bir takım ihtiyaçların ortaya çıkması neticesi yapılan bu reformlar günümüzü hala etkilemeye devam ettiği için önemlidir. Aslında, III. Selim’in modernleşmek istemesi veya II. Mahmut’un ülkeyi modern bir yapıya kavuşturma çabası ne ise; Mustafa Kemal Atatürk’ün muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkacağız demesi ve bunun için inkılâplar yapması arasında bu anlamda bir fark yoktur. Yani hepsi ülkeyi daha güçlü hale getirmek, toplumu kalkındırmak, insanlara bir refah ortamı sağlamak ve neticede ideal bir ülke yaratmak düşüncesi içindedir. Türk modernleşmesinde bu şekilde hareket edilmiştir. Buna ister ıslahat diyelim ister inkılâp diyelim, özünde ülkeyi güçlendirmek için bir takım müesseselerin kurulması yatmaktadır. Mevcut kurumlardan işe yaramayan bazılarının kaldırılması ama her halükarda yeniden bir yapılanma içine girerek o yeniden yapılanmanın getirdiği hızla bir ivme kazanıp daha güçlü daha kudretli bir ülke olmak ve giderek dünya siyasetinde hatırı sayılır aktörlerden biri olmak hedeflenmiştir. Tarih boyunca Türkiye Devleti böyle bir rol oynamıştır ve o rolü her zaman oynamak istemektedir. Tarihi devamlılık işte tam da budur.