• Panel: Alparslan Türkeş Anısına

    Panel: Alparslan Türkeş Anısına

  • Galip Erdem Paneli

    Galip Erdem Paneli

  • Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Yeri

    Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve...

  • Cumhuriyet Döneminde  Türk Hukuk Sistemindeki Gelişmeler

    Cumhuriyet Döneminde Türk Hukuk Sistemindeki...

  • Panel: Cumhuriyetin Kazanımları

    Panel: Cumhuriyetin Kazanımları


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfaETKİNLİKLERVEFATININ 20. YILINDA ALPARSLAN TÜRKEŞ 8. NİSAN 2017 CUMARTESİ GÜNÜ TÜRK OCAKLARI ANKARA ŞUBESİNDE ANILDI

VEFATININ 20. YILINDA ALPARSLAN TÜRKEŞ 8. NİSAN 2017 CUMARTESİ GÜNÜ TÜRK OCAKLARI ANKARA ŞUBESİNDE ANILDI

2017-04-17

8.Nisan 2017 Cumartesi günü saat 14.00 de yapılan toplantıya konuşmacı olarak katılan sayın sayın Çağrı Türkeş, mücadele arkadaşlarından sayın Sadi Somuncuoğlu, sayın İbrahim Metin, Prof.Dr. sayın İskender Öksüz’ün Türkeş'in yönetim anlayışını ve küllenen milliyetçilik ateşini nasıl alevlendirdiğini çeşitli yönleriyle anlattığı toplantının açış konuşmasını yapan Şube Başkanı Türkân HACALOĞLU konuşmasında özetle:

’’80 yıllık ömrünü Türkiye ve Türk milliyetçiliği için harcayan, bu uğurda çeşitli işkenceler, tabutluklar, sürgünler, sevinçler, üzüntüler yaşayan Türk milliyetçiliğinin ve Ülkücü Hareketin efsane lideri Alpaslan Türkeşzekâsı, otoritesi, karizması, ülkü ve dava adamı yönüyle Cumhuriyet’imizin yetiştirdiği nadir devlet adamlarından biridir. O, cesur bir asker ve etkili bir siyasetçi olarak fikir ve siyaset dünyamızda öne çıkmış bir liderdi. Türk milliyetçiliği fikrine canlı ve dinamik bir hareket kazandırmış, Atatürk'ten sonra küllenen Türk milliyetçiliğini yeniden alevlendirmiş ve milliyetçilik meşalesini gelecek nesillere emanet etmiştir. Alpaslan Türkeş, son yüz yılın önemli şahsiyetlerinden biri olarak tarihte iz bırakan liderler arasında yerini almıştır. O, sadece Türkiye'de değil Türklerin yaşadığı bütün coğrafyada etkisini göstermiş son yüz yılın karizmatik liderlerinden biri olarak tarihe iz bırakanlar arasında yerini almıştır. Türk dünyasının tarihine adını yazdırarak dünya Türklüğünün umudu ve gurur abidesi olmuştur.

Türkeş'in 80 yıllık ömrü Turan Bayrağı’nı yükseltmek, Türk adını dağlara ve taşlara yazdırmak kavgası ile geçmiştir. Günümüz Türkiye’sinde dağlara ve taşlara yazdırdığı Türk adını tarih sahnesinden silmek, Türkiyelilik gibi ucube kavramı zihinlere yerleştirme yarışına giren bir yönetim ile karşı karşıyayız. Atatürk'ün emanet ettiği Cumhuriyet’imizin değerlerini zor şartlarda günümüze kadar taşınmasında her türlü hizmeti verenlerden biri olan Alpaslan Türkeş, kendisinden sonra bayrağı taşıyacak olan gençlere bakınız ne diyor:

'Türk Devleti'nin yenilmez zinde hayat gücü, Türk milletinin teminatı ve istikbali gençliktir. Ülkücüler; insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcılarıdır.'

Bu sözleri söyleyen Türkeş, Türk milliyetçileri ve Türk dünyasının efsane lideri hayatı boyunca örnek bir mücadele sergilemiştir. Gerçekten Türk milliyetçiliği davasının gönül erliğini yapmış ikinci bir Alpaslan Türkeş'i bugün yaşayan nesiller görebilecek midir? Asıl üzerinde düşünmemiz gereken nokta da budur.

'Cesaret, yüreklilik ve atılganlığı olmayan hiçbir dava başarıya ulaşamaz.' diyen Alpaslan Türkeş’i, vefatının 20. yılında rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.” Diyerek sözünü tamamlamıştır.

Sayın İBRAHİM NETİN’in konuşmasından Türkeş beyle ilk tanışmaları ve sonraki gelişmelerden bir bölüm

 

‘’Türkeş'le ilgili ilk tanışmamız Türk Ocağı Gençlik Kollarını kurduğumuz yıllarda idi. Rahmetli Prof. Dr. Emin Bilgiç Bey'in kızı var şu an aramızda bulunan. Kendisiyle içeride sohbet ederken şunları söyledim: ‘Biz ilk defa Osman Turan'ın Genel Başkanı olduğu ve Sadettin Bilgiç'in de Türk Ocağı Müdürü olduğu bir dönemde biz ilk defa gençlik kollarını kurmuştuk.’ Sene yanılmıyorsam 1959 idi. Bütün fakültelerde gençler içerisinde teşkilatlanmak istiyorduk. Her fakültede bir kişi olsa kâfiydi. Ama her fakülteden bir kişi bulmak da kolay değildi. Fakülteye yeni başlamışız. Sadi Bey'le Ticaret Lisesinden itibaren arkadaşız. Yeni genç tanımak için aramızda çeşitli prensipler koymuşuz. Mesela otobüste gözünü tuttuğun birisi olursa ayağına basıp ‘Pardon.’ diyeceğiz sonra da tanışıp onu kazanacağız. Bunun gibi şeyler var, tabii ceza maddeleri de var. Öyle bir dönemde faaliyetler tertipliyoruz. Bu faaliyetlerden birisi de 30 Ağustos Zafer Günü. Bugünde de kimleri konuşturacağımıza dair program tertiplerken bir konuşmacının da ordudan olmasını kararlaştırdık. Peki kim olacak ordudan konuşmacı? Yarbay Alpaslan Türkeş. Türkeş'i konuşmacı olarak çağırmışız. Ben de organizatör rollerindeyim. Herkese 20-30-45'er dakika gibi zaman ayırmışım. Türkeş Bey çıktı kürsüye fakat inmez aşağı. Konuşma uzadıkça uzar. Halbuki benim programım sarkıyor. Ben perdenin aralığından 'Yarbayım tamam vaktiniz doldu...' diye sürekli olarak sesleniyorum ama Türkeş Bey’in aldırdığı yok. Belki de duymuyor. Sivil olsa mikrofonu kapatacağım ama rütbeli ve orduya da saygımız var. Bir yerde de yazdım galiba. 'İlk münasebetsizliğim bu oldu sonra da münasebetsizliğim kaderim oldu.' diye. 'Niye kaderim oldu?' Onun hikâyesi ayrı. İlk tanışmamız Türkeş Bey'le böyle oldu. Sonra 27 Mayıs İhtilali'nin hazırlığı döneminde Kızılay'da malum 27-28 Nisan öğrenci olayları. Ankara ve İstanbul'da öğrenci olayları meydana geliyordu. Biz de bunları yapanların solcular olduğunu düşünerek karşı çıkıyoruz. Bir nevi karşı devrimci olarak faaliyet gösteriyoruz. Nereden geldiğini bilmiyorum ama gece sokağa çıkma yasağı kartı geldi. Kızılay'da onlar hareket yaparken biz de Kızılay'dayız. O sırada sivil kıyafetle Türkeş Bey'e rastladık. Tabii onunla da dertleşeceğiz. ‘Ne olacak bu memleketin hali?’ diye. Türkeş Bey dedi ki ‘Siz bu işlere karışmayın, kenarda durun.’ O sırada da Ankara Türk Ocağı İdare Heyeti yeni seçilmişti. Bilmiyorum başkanı kimdi ve kimin heyetiydi o. Dedi ki ‘Türk Ocağı İdare Heyetine söyleyin, Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel Türkçüdür. Görevine yeni tayin oldu, ziyaret etsinler.’ Tabii biz Türkeş Bey'i dinledik. İkinci şahsi görüşmemiz de böyle oldu’’.

PROF.DR.Sayın İSKENDER ÖKSÜZ’ün konuşmasından bir bölüm nasıl bir TÜRKEŞ

“Ben bazı hatıralar da nakledeceğim. Anlatabilirsem eğer o günlerdeki havamız, o günlerdeki camianın psikolojisi ile bugünkü arasındaki farkı daha çok vurgulamak istiyorum. Bir sevgi ve güven vardı her şeyden önce. Ben Türkeş Bey'i yüz yüze ilk defa İzmir'de İhsan Koloğlu'nun yazıhanesinde gördüm. Galip Erdem'in de avukatlık stajını yaptığı yerdi. Yıl 1963'tü. Ülkücüler olarak İzmir’de bir avuç gençtik. Hepimizi tek tek tanıdı. Bana 'Ne okuyorsun?' dedi. 'Kimya.' dedim. 'Kimya esastır.' dedi. Bu bir ilgilenme, bir sempati. Şimdi elini öptürüp başka tarafa bakan adamlar varya. Her kişinin üzerinde titreme o. O zaman olsa bunları söylemek aklıma gelmezdi. Öyle büyük bir kontrast ve fark var ki şimdi. Türkeş Bey deyince, 'efendilik, nezaket, inceli, bilgelik, kibarlık ve diplomasi' akla geliyor. Siz o sert ifade ve algılara bakmayın. Biraz öyle görünmesi gerekiyordu. Onun için ben şunu derim: 'Türkeş Bey Türkeş Bey'i oynardı.' Şimdikiler de Türkeş'i oynayan Türkeş'i oynamaya çalışıyorlar ama pek beceremiyorlar aslında. Yalnız Türkeş Bey'de değil bu. Hayret verici bir şey 14'lerden kimi tanıdıysam aynı efendilik, aynı nezaket, aynı incelik vardı. Hepsini sürgün ettiler Hindistan'a filan. Dündar Abi'de de o nezaket ve o asalet vardı. Muzaffer Özdağ'da da vardı. Hepsinde vardı. Hatta siyasi olarak çatıştığımız ve birbirimizi tanımadığımız Rıfat Baykal Bey'de de vardı. Sonradan daha yakından tanıdım. Türkeş Bey'i anlatırken bir şeyi atlıyoruz. Bir de Muzaffer Türkeş vardı. İkisi bir arada düşünüldüğü zaman nasıl bir sevgi, güven, nezaket, edep olduğunu dile getirmek için herhalde roman filan yazmak lazım. Çok zor onları anlatmak. Diplomasi Türkiye'de de devam etti. Mesela akademisyenlerle zaman zaman yemek yerdi Türkeş Bey. İki defa dışarıda yemek yedik kendisiyle birlikte. Şimdi akademisyenlerle yemek yenilse herhalde bin kişi filan toplanır. O zaman akademisyenler denilince Ankara'da soldan say iki, sağdan say üç kişiydi. Büyük Ankara Oteli'nde özel bir odayı ayırdığını ve bize orada yemek ikram ettiğini hatırlıyorum. Başka neler yapardık? Mesela ben Oktay Sinanoğlu'nun doktora öğrencisiydim. Sinanoğlu ile Türkeş Bey'i buluşturdum. Sık sık yabancılar gelir giderdi partiye. Mesela hiç unutmam Türk ve Yunan milliyetçisi vardı Dimitri Kiçikis. O Türkeş Bey’le görüşmek istemişti ve kabul etmişti. Ben de tercüman olarak bulunuyordum. Müslüman büyükelçilere de yemek vermişti. Sonra biz Kader Sokak'a taşınınca Türkeş Bey'e komşu olduk. Sokağın 3 numarasında Türkeş Bey oturuyordu. Şimdi her önünden geçtiğimde hatırlıyorum. 1974 Kıbrıs Harekâtı'nda gelip bizimle dertleşmişti. Bir akşam pencere vuruldu. Türkeş Bey pencerede. Hemen kapıya geçtik. Hanım önde ben arkada. ‘Metin misiniz hanımefendi?’ dedi. 'Hayrola.' diye sorunca Dündar Bey'i kaybettiğimizi söyledi.

Sayın SADİ SOMUNCUOĞLU’nun konuşmasından bir bölüm.

Siyasi hayata nasıl başladığı, Ülkü Ocaklarının kuruluşu ve sonrası

“Bizim siyasi hayata başlayışımız rahmetli Türkeş Bey'in CKMP Genel Başkanı olmasından sonraya rastlar. 1965 sonrası kendileri CKMP Genel Başkanı oldu. 1963'te yurda döndü. 14'ler diye bir gruptular. 14'ler sürülmüştü. Millî Birlik Komitesinde beş buçuk ay kalabildi Türkeş Bey. Hindistan'a ve çeşitli yerlere sürülmüşlerdi. 27 Mayıs çok önemli. Türk milliyetçiliği tarihinde çok önemli bir kavşaktır. Önemi şuradan geliyor: Alpaslan Türkeş gibi bir şahsiyetin orada yer alması. Benim yorumum şudur: Bizim yetişme yıllarımız ve geriye doğru ve bizden önceki nesillerin yetişme dönemlerinde Türk milliyetçilerinin büyükleri derlerdi ki, 'Bizim siyasetle ilgimiz olamaz. Çünkü milliyetçilik milletin hepsine aittir. Bir partiye ait olursa öbürleri bunun dışında işlem görür. O zaman sınırlanır, gelişemez Türk milliyetçiliği. Onun için bizim işimiz araştırmak, okumak, kitap çıkarmak, dergi çıkarmak, dernek kurmak, vakıf kurmak toplumu zaten kendisine ait olan değerlere dayalı bu sistemi, bu dünya görüşünü topluma biz yayarsak bütün milletvekilleri, bütün partiler buradan Meclis'e giderler. Dolayısıyla kim hükûmet olursa olsun, buna göre memleketi kalkındırır.’

Biz de doğrusu bunu çok dinledik ve inandık. Türkeş Bey ihtilale katılmakla buna itiraz etti. İddiası olan bir dünya görüşünün, bir fikrin iktidar olmaması halinde gelişme şansı yoktur. Ona hayat hakkı tanınmaz. Türk milliyetçiliğinin mutlaka devleti idare etmek üzere ki sistem demokrasi ve siyasi partilerdir. Meclis'e girmesi ve hükûmet olması lazım. Konuşma mevzumuz açısından önemli gördüğüm yanı burası. Bu farklı iki düşüncenin 1960'tan sonra karşılaşması sonucunda rahmetli Türkeş Bey haklı çıktı. Çünkü siyasi hayat demek, köydeki insanı da ilgilendiriyor, şehirdeki insanı da ilgilendiriyor, Cumhurbaşkanını da ilgilendiriyor, işçiyi de ilgilendiriyor. Çünkü bir program savunuyorsunuz. Ama dernek olunca labaratuvara konulmuş bir malzeme gibi sadece üyeleri biliyor. Onun dışında kimse bilmiyor. Hatta arkadaşlarımız bize acıyarak bakarlardı. ‘Bunlar çok iyi insanlar ama milliyetçilik diye yanlış bir yola sapmışlar ne yazık ki.’ CKMP çok küçük bir partiydi ve partinin içinde her cins insan vardı düşünce olarak. Komünist olan da vardı. Mesela Niyazi Ağırnaslı diye bir senatör vardı. Adam Marksist ve Leninist. Türkeş Bey partide Genel Başkan olduktan sonra CKMP'den istifa etti. TİP'i kurdu. Dev-Genç ve Dev-Sol'un avukatlığını parasız yaptı. Böyle sıradan vatandaş olanlar var, milliyetçi olanlar var, ümmetçi olanlar var, menfaatçi olanlar var ki onlar daima çoğunluktadır. Böyle bir parti. Rahmetli Türkeş Bey partiye girince 14'lerin içinde yer alan diğer isimler de zaman içinde partiye katıldılar. İlk başta üç-dört kişi katılmıştı. Sonradan bunun sayısı 10'a çıktı. O askerler de siyaseti hiç yapmamışlar ve bilmiyorlar. Onların siyasetten anladıkları ve hayal ettikleri şeylerle hayatta karşılaştıkları arasında bir bağlantı kuramadılar.

MHP bir dava partisi. Türk milliyetçiliği davası. Bir eğitim düzeni kurduk biz o zaman. Üniversitelerde öğrenci dernekleri açılıyordu. Oralarda sistematik bir eğitim düzeni kurduk. Dört hocamız vardı birisi İskender Öksüz'dü ODTÜ'de Bölüm Başkan Vekili, Kâmil Turan, Galip Erdem ve bir de Genel Başkanımız Alpaslan Türkeş. Ama Türkeş programa tabi değil ve ne isterse onu konuşur. Diğer arkadaşlar belli bir programa göre konuşurlardı. Dersler birbirleri ile bağlantılıydı. Rahmetli Türkeş Bey de daha çok bir tarih bilinci uyansın diye tarihteki önemli olayları anlatırdı. Siz bir kitap yazarsınız anlatamazsınız da yaşanmış bir tarihî hadise milletin kaderinde müspet veya menfi sonuçlar doğurmuş olan o tarihî olay sizi sarsar. Hemen burada söyleyeyim benim bildiğim ve tanıdığım kadarıyla sonra Meclis'e girdik devletin üst düzey kademelerini gördük, bakanını, başbakanını, bürokrasisini gördük. Ben şimdiye kadar Türkeş Bey kadar tarih bilgisi güçlü olan ve şuurlu olarak tarihi bugünle birleştirip yorumlayan sağlam bilgisi olana rastlamadım. Sanki meslekten yetişmiş bir ilim adamı gibiydi. Tarih bilgisi kuru değildi. Tabii kısa zamanda çok büyüdü bizim gençlik teşkilatımız. Üniversitelerde, fakültelerde dernekler açılıyor o zaman öğrenci kulüpleri denirdi. Fikir Kulüpleri Federasyonu vardı o sonradan Dev-Genç oldu. Akıncılar vardı, Sosyal Demokratlar vardı. Hür Düşünce Kulübü vardı Adalet Partisi'nin, bizim de Ülkü Ocaklarımız vardı. Ben 1967'de göreve başladım. 1967 başlangıcı sayılması lazım. 1968 sonuna geldiğimizde Türkiye'nin bütün üniversite, fakülte ve yüksek okullarında Ülkü Ocakları kuruldu. Sadece o fakültenin öğrencisi o derneğin üyesidir. Birbirleriyle her gün beraberler. Çok sıkı bir kadro yetişti.

Sayın ÇAĞRI TÜRKEŞ’in konuşmasından bir bölüm

‘’Ben de onun 9 Işık'tan tarihle ilgili bir yazısı ile başlamak istiyorum konuşmama. 9 Işık'tan babama ait bir pasaj okumak istiyorum:

Osmanlı İmparatorluğu'nun 1699 Karlofça Antlaşması'nı imzaladığı tarihten itibaren Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar geçen 224 yıllık zaman içerisinde Türk milleti devamlı olarak savaşlara ve saldırılara uğramıştır. Bu 224 yıl içerisinde karşılaştığımız savaşların ve uğradığımız yenilgilerin her birisi o kadar büyüktür ki, bunlardın bir tekine dahi uğrayan bir milletin bu acıyla gözlerini şiddetle açması, uyanması, silkinmesi ve bundan sonra gelecek felaketlere karşı kendini koruyucu tedbirler bulma yoluna sevk etmesi gerekir idi. Çünkü bundan sonra uğranılan birçok felaket devamlı toprak kaybedilmesine yol açmış ve bu topraklarda yaşayan Türklerin imha edilmesine sebep olmuştur. İmha edilmeyenler düşman önünde göçe mecbur olmuşlar evlerini, ocaklarını terk ederek sefil, perişan halde düşman eline geçmemiş olan Türk topraklarına kaçmışlardır. Bu göçler ayrıca birçok acı olaylara yol açmış göçmenler göçtükleri yerlerde hastalıktan, yokluktan karşılaştıkları bin bir felaketler içinde erimiş ve gitmişlerdir. Kısacası 224 yıl Türk milleti için devamlı felaket, ıstırap ve acı yılları olmuştur. Fakat üzüntü ile belirtmek gerekir ki bunların hiç birisi esaslı bir şekilde milletimizin uyanmasını sağlamamış ve kendimizi kurtaracak yeni bir yaşama gücü ile bundan sonra meydana gelecek felaketlerden koruyacak bir çalışmaya, bir toparlanmaya götürmemiştir. Bunun sebebini Türk milletini idare eden ve Türk milletine yol gösteren yöneticilerle Türk aydınlarının tutumunda ve zihniyetinde aramak gerekir. Her felaketten sonra çekilen acılar unutulmuş veya halkın, milletin ıstıraplarına sırt çevrilmiş, göz yumulmuş, gerçekleri unutma yoluna gidilmiştir.’

Ben de bugün Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) kapsamında Orta Doğu'da yaşanan ve sınırlarımızda, iç ve dış güvenliğimizi tehdit eden olaylar karşısında bu sözleri hatırlatmak ihtiyacını duydum. Çünkü benzer tehlikelerle karşı karşıyayız. Suriye ve Irak yangını sınırlarımıza dayanmış, masum çocuklar kimyasal gazla öldürülüp bizim evlatlarımız şehit edilirken bizim uzun vadeli güvenlik planımız var mıdır? Varsa nedir ve nerededir? Biz bu konuya odaklandık mı yoksa komşunun başına gelenlerden hâlâ ders almayıp ateşin bacayı iyice sarmasını mı bekliyoruz? Eskiden olduğu gibi günübirlik politikalar ve reaksiyonlarla oyalanmaya devam mı ediyoruz? Son 15 içinde aldanarak ülkemizin bekasını iç ve dış güvenliğimizi tehlikeye sokan ve zafiyete uğratan dört tuzağa düşülmüştür. Önceden uyanık olup tedbir alma yerine ordumuz ve emniyet teşkilatımız pasivize edilerek düşmanın içimize sızmasına hatta kılcal damarlarımıza kadar yayılmasına, aleyhimize yığınak yapılmasına izin verilmiştir. ‘Vatanın ve Türk milletinin varlığına ilişkin hayati konularda devlet adamlarının aldanmaması için nasıl bir karektere sahip olup, nasıl bir eğitim görmek gerekmektedir?’ sorusunu görüp doğru cevaba göre tedbir almak gerekir.

 

Paylaş

O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR

Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.

Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…

Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.

Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir. 

Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.

O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.

O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.

O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.

 Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.

Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.

Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.

Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…

İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.

Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”

Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.

O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Türkan HACALOĞLU

Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya