• Panel: Alparslan Türkeş Anısına

    Panel: Alparslan Türkeş Anısına

  • Galip Erdem Paneli

    Galip Erdem Paneli

  • Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Yeri

    Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve...

  • Cumhuriyet Döneminde  Türk Hukuk Sistemindeki Gelişmeler

    Cumhuriyet Döneminde Türk Hukuk Sistemindeki...

  • Panel: Cumhuriyetin Kazanımları

    Panel: Cumhuriyetin Kazanımları


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfaArşiv’’95 YAŞINDAYIM HÂLÂ TÜRKÇÜYÜM TURANCIYIM’’

’’95 YAŞINDAYIM HÂLÂ TÜRKÇÜYÜM TURANCIYIM’’

2017-05-08

Türk Ocakları Ankara Şubesinin 6 Mayıs 2017 Cumartesi Konferansının konuğu Türkçülük Turancılık davasının yaşayan efsanesi Fehiman TOKLUOĞLU ’’95 yaşındayım hâlâ Türkçüyüm ve Turancıyım diyerek başladığı konuşmasında anılarını anlattı.

TOKLUOĞLU ÖZETLE:

‘’Türkçülük Günü, 3 Mayıs 1944 tarihinin anıldığı gün. “Türkçülük ve Turancılık Davası”nın gerekçelerinden biri olarak gösterilen Hüseyin Nihal Atsız - Sabahattin Ali Davası, 7 Eylül 1944’te başladı ve haftada üç gün süren oturumlarla 65 oturum sürdü. Tarihe "Türkçülük ve Turancılık Davası" olarak geçen dava, 7 ay süren yargılama sonucunda 29 Mart 1945 tarihinde karara bağlandı. İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim mahkemesinde; "Hükûmete karşı gizli örgüt kurmak, düzen düşmanlığı yapmak, hükûmeti düşürmeye çalışmak ve Irkçılık, Turancılık yapmakla suçlanırlar.

"Sanıklar Suçsuzdur, Beraatlerine…” Mahkemenin gerekçeli kararında: “Bu nümayiş (3 Mayıs 1944 yürüyüşü-gösterisi) millî bir ideolojinin, millî olmayan bir ideolojiye karşı tepkisinden ibarettir.” denilmesi Türk Milliyetçilerinin yaralı yüreklerine biraz da olsa su serpti. Gerekçede yer alan ”Millî bir gaye için çalışan Zeki Velidi ve arkadaşlarının beraatına karar verilmiştir..” ibaresi Türkçülüğün ve Turancılığın bir mahkeme kararıyla millî bir dava olarak kabul edilip tescillemesi açısından son derece önemli. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve çevresindekiler bu mahkeme kararı ile büyük bir şoka uğrayarak kararı temyiz etti. Askerî Yargıtay temyiz başvurusunu inceledi ve mahkemenin verdiği beraat kararını onayladı.

TUTUKLU YARGILANIN 23 TÜRKÇÜ VE TURANCI SANIKLARI KİMLER?

Türk milliyetçilerinin zaferi ile sonuçlanan “Türkçülük-Turancılık Davası"nda Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Tümgeneral Yusuf Ziya Yazgan, Yargıç Yarbay Cevdet Erkut, Üye Albay Galip Kaan’dı. Davada tutuklu olarak yargılanan sanıklar başta merhum Başbuğ Alpaslan Türkeş olmak üzere toplam 23 kişiydi:

"- İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Tarihi Profesörü Zeki Velidi Togan,

- Yedek Doktor Yüzbaşı ve Türk Yurdu Dergisi Sahibi Hasan Ferit Cansever,

- Özel Boğaziçi Lisesi Edebiyat Öğretmeni Hüseyin Nihal Atsız,

- Erdek’te Piyade Üsteğmeni Alparslan Türkeş,

- Balıkesir Lisesi Edebiyat Öğretmeni ve Nihal Atsız’ın öz kardeşi Nejdet Sançar,

- Samsun'da Doktor Üsteğmen Fethi Tevetoğlu,

- Devlet Konservatuvarı Müdürü Orhan Şaik Gökyay,

- İstanbul Hukuk Fakültesi doktora öğrencisi ve Gökbörü dergisi sahibi Reha Oğuz Türkkan,

- Gazi Terbiye Enstitüsü Tarih Öğretmeni Hüseyin Namık Orkun,

- Ankara Yargıç Adayı Sait Bilgiç,

- Yedek Asteğmen M. Zeki Özgür,

- İstanbul Belediyesi Müfettişi İsmet Tümtürk,

- İçişleri Bakanlığı Memuru Hikmet Tanyu,

- Muğla Defterdarlığı Tahsilat Şefi Hamza Sadi Özbek,

- Yüksek Mühendis Okulu 4. Sınıf Öğrencisi Muzaffer Eriş,

- Adana Yargıç Adayı Cebbar Şenel,

- Yedek Asteğmen Nurullah Barıman,

- Yüksek Mühendis Okulu 4. Sınıf Öğrencisi Cihat Savaşfer,

- Yedek Asteğmen Fazıl Hisarcıklı,

- Boğaziçi Lisesi Öğrencisi Yusuf Kadıgil,

- Yüksek Mühendis Okulu 4. Sınıf Öğrencisi Fehiman Altan Tokluoğlu,

- Gazi Terbiye Enstitüsü Öğrencisi Cemal Oğuz Öcal,

- Yargıtay Evrak Memuru Saim Bayrak."

TOKLUOĞLU: İSMET PAŞA 19 MAYIS NUTKUYLA YARGIYI YÖNLENDİRDİ

 

Tutuklanan Milliyetçi-Türkçü aydınlar, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün adına “TABUTLUK” denilen ünlü betondan ve tabuta benzeyen hücrelerinde savcının istediği şekilde ifade vermeleri için işkenceye tabi tutuldular. Tabutluğa konulanların üstünde yüz ve ikiyüz voltluk üçer adet lamba yanıyordu. Türkçülük ve Turancılık Davası'nın efsane isimlerinden olan ve bugün yaşayan tek sanığı Fehiman Tokluoğlu, o günleri Türk Ocağı Ankara Şubesi'nde anlattı. Tokluoğlu, güçlü hafızası, kibarlığı ve şıklığı ile dinleyenleri kendisine hayran bıraktı.

Bugün 95 yaşında olmasına rağmen hâlâ kendisini "Türkçü ve Turancı" olarak niteleyen Tokluoğlu, Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün daha hiçbir şey netleşmeden Hipodrom'daki 19 Mayıs törenlerinde yaptığı konuşma ile yargıyı etki altında bırakıp yönlendirdiğini belirtti.

Kayseri'nin Tavas ilçesinde 1922 yılında dünyaya gelen Tokluoğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin 4. sınıfında öğrenci iken Türkçülük ve Turancılık Davası'ndan dolayı tutuklandığını ifade etti.

Tokluoğlu, "Turancılık" denilince Türk Ocaklarının hatırlandığını kaydederek, o yılları şöyle anlattı:

"Üniversite yıllarıma denk geldiği için İkinci Dünya Savaşı Dönemini yaşadım. Sonunda savaşın kaderi değişti. Artık Stalin Rusya’sının savaşı kazanacağı belli oldu. Sene 1944. O zamanki Türkiye yönetiminde olan İsmet Paşa, kuzeyimizdeki bu komünist tehlikesini gördü. İsmet Paşa fazla tedbirli bir insandı. 'Buna karşı nasıl bir tedbir alabilirim?' düşüncesine kapıldı. 'Savaş sonunda barış masasına oturulduğu zaman Türkiye kaybeden tarafta olmasın, Stalin Rusya'sının husumetini ve düşmanlığını üstümüze çekmeyelim' diye. Rusya'nın eskiden beri yumuşak karnı ve hassas olduğu nokta, bugün Türk Cumhuriyetleri dediğimiz Orta Asya'daki Türk soydaşlarımızdı. Bunlara sahip çıkmak, Turancılık davası gütmek Rusya'nın hiç hoşlanmayacağı bir şeydi. Onun için tedbir olarak İsmet Paşa'nın bu konuda bir şeyler düşünmüş olabileceğini tahmin ediyorum. O zaman Nihal Atsız'ın Orkun dergisinde yayımlanan o iki mektubu bir fırsat ve bir vesile oldu."

MAHKEMEYE GİTMEK İÇİN BU MEKTUPLARI BİR VESİLE BİLDİLER

Fehiman Tokluoğlu, Hüseyin Nihal Atsız'ın Mart ve Nisan aylarında dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na hitaben Orkun dergisinde yayımlanan iki açık mektubunun bu davanın açılmasını sebep olduğunu belirtti. Tokluoğlu, bu süreci şöyle aktardı:

"Nihal Atsız'ın mektupları 'Başvekil Saraçoğlu Şükrü'ye açık mektup.' diye yayımlandı. Nihal Atsız soyadları öne alarak hitap eder ve yazardı. Saraçoğlu Meclis'te demişti ki 'Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve öyle kalacağız.' Atsız da dedi ki 'Sen böyle diyorsun ama bugün komünistler devlette himaye ve yardım görüp devlet kadrolarına sokuluyor. İşte bunlardan bir tanesi de Sebahattin Ali.' Nihal Atsız, o zamanki Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in de adını verdi. Mahkemeye gitmek için bunu bir vesile bildiler. Hatta Sebahattin Ali'ye 'Sen dava aç Ulus gazetesinin avukatı sana hukuki yardımda yapacak.' demişler. O davanın adı 'Nihal Atsız - Sebahattin Ali Davası' olarak kaldı. Dava 3 Mayıs'ta Ankara'da görülecek. Nihal Atsız Ankara'ya gelmiş. Orhan Şaik Gökyay o zaman konservatuar müdürü ve aynı zamanda Nihal Atsız'ın sınıf arkadaşı. O dönemde İsmet Paşa konser dinlemeye çok meraklı. Konservatuar Müdürü Gökyay, her hafta konser dinlemeye gelen İsmet Paşa'yı karşılayıp uğurluyor en yakınındakilerden biri olarak. Bu tür nümayişler yapılınca Orhan Şaik Gökyay için de 'Sende mi Brütüs?' gibi bir şey oldu. İsmet Paşa'nın en yakınında olup Nihal Atsız'la beraber olmak. Nihal Atsız'ın bir şey hazırladığı yok ama bizim 23 dava arkadaşlarından Sait Bilgiç ve Cebbar Şenel galiba Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencileriydi. Onlar 'Bir nümayiş düzenleyelim.' demişler. O zaman Ulus'taki Anafartalar Adliyesi'nin önünde 'Yaşasın Türk Adaleti, Yaşasın Türk Hâkimleri, Kahrolsun Komünistler' diye bağıracaklar. Bu kadar masum yani. Ama iş onların hesapladığı gibi çıkmıyor. Bu kalabalığa halk da katılıyor. Zaten İkinci Dünya Savaşı'nın sebep olduğu kıtlıklar, ekmek karneleri vs. gibi sıkıntılar da söz konusu. Bir kısmı davanın ne olduğunu da bilmeden katılıyor. Daha sonra Ulus'taki Meclis'e doğru yürüyüş olunca iş büyük bir nümayişe dönüşüyor. Bunu İsmet Paşa aleyhine bir nümayiş olarak gören polis de çok sıkı tedbirler alıyor."

ATSIZ'IN MEKTUPLARINDA ADI GEÇEN KİM VARSA TUTUKLADILAR

Bunun üzerine Atsız'ın tutuklanıp evinde arama yapıldığını kaydeden Tokluoğlu, şöyle devam etti:

"Orhan Şaik Gökyay ile Nihal Atsız'ın çok güzel mektuplaşmaları var. İkisi de edebiyat fakültesinden mezun oldukları için Türkçeleri çok nefis ve mektupları da ona göre. Birbirlerine selam yazmıyorlar da altına diyorlar ki 'Protokol caridir.' Yani 'bu tarafta onlara selamları var, o taraftan da bunlara selam edilir' gibi. İsmet Paşa bunu 19 Mayıs nutkunda 'Bunların gizli cemiyetleri ve aralarında protokollerin olduğu anlaşılmıştır.' diye anlattı. Bunun üzerine o mektuplarda ve belgelerde adı geçen kim varsa tutukladılar. 3 Mayıs tutuklamaları böyle başladı."

Fehiman Tokluoğlu, kendisinin bu olayın neresinde olduğunu ise şöyle anlattı:

"Ben o zaman İstanbul Teknik Üniversite'nin 4. sınıfındayım. Okulda da iki arkadaş var birisi Cihat Savaşfer. Reha Oğuz Türkkan'ın Ankara Gazi Lisesi'nden sınıf arkadaşı. Diğeri ise Muzaffer Eriş. Cihat, bu arkadaşını Reha Oğuz Türkkan'la tanıştırmış. Ben o zaman daha Kayseri'de lisede iken Ergenekon ve Bozkurt gibi dergileri okuyor yakından takip ediyordum. İstanbul'a giderken Ankara'da bir hemşerimin yazıhanesinde Reha Oğuz Türkkan'la tanıştım. Sonra İstanbul'a gidince Reha Oğuz Türkkan'ın yeni bir kitabı çıkmıştı. 'Türkçülüğe Giriş' diye. O zaman 1 liraya satılıyordu. Bizim de 5 lira harçlığımız var ve ben 1 lirasına kıyıp o kitabı istedim. Bir gün baktım ki Cihat, kitabı eline almış sınıfta beni arıyor. Cihat benden bir sınıf önceydi. Kitabı bana verdi ve böylece tanışmış olduk. Yaz tatilinde Bozkurt dergisinin bürosuna gidip geliyordum. Nihal Atsız'ı orada tanıdım. Atsız'la çok yakın ilişkim yoktu. Hem Atsız hem de Türkkan'ın yazılarını büyük bir hayranlıkla okurduk. Dördüncü sınıfa geldiğimizde yine bu dergilerle uğraşıyoruz ama elebaşı sayılan Oğuz Türkkan'ları filan tutuklamışlar. Daha bizim okulda Cihat ve Muzaffer'e sıra gelmemişti. Bir hafta on gün sonra gelip onları da aldılar. Çünkü belgelerde onların da isimleri geçiyordu. O arada ben kendi kendime 'Biz bu işten sıyırdık galiba.' dedim. Ama Haziran oldu ve biz sınavlara girdik. 25 Haziran'da sınavlar bitti 26 Haziran'da da beni alıp götürdüler."

ŞİMDİ LİTERATÜRE "TABUTLUK" DENİLEN HÜCRELERDE YATTIK

Fehiman Tokluoğlu, tutukluluk günlerini anlatırken, şimdi literatürde "tabutluk" denilen hücrelerde yattığını söyledi. Tabutluğu tarif ederken, "Plajlardaki soyunma kabinlerinin biraz daha büyüğü. İnsan bağdaş kurup oturabilir ama uzanamaz. Tepesinde yüz veya ikiyüz mumluk ampul, yanlarda da iki tane kanca. Yaramazlık yaparsan kollarından bu kancaları bağlarlar." diye konuşan Tokluoğlu, şunları ifade etti:

"Duruşma safhalarına böyle başladık. Ama davanın başlamasında İsmet Paşa bu işi biraz fazla sıkı tuttu ve abarttı. Çünkü Rus tehlikesi, komünizm, Stalin'in başında olduğu Sovyetler Birliği büyük bir tehlikeydi. İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye savaşa girmedi. Savaşa girmediğimiz için Almanlarla ilişkilerimizi bir yandan sürdürüyorduk. Almanlara krom sattık. İngilizler bunu biliyordu. Churchill, bir defa İsmet Paşa ile görüşmek için Adana'ya geldi. İsmet Paşa'yı kendi saflarında İkinci Dünya Savaşı'na sokmak için. Bir defa da İsmet Paşa'yı Kahire'ye çağırdılar. Roosevelt, Churchill ve Stalin orada da İsmet Paşa'yı ikna edemediler. İsmet Paşa, ikinci Dünya Savaşı'na girmemek için her şeyi yaptı. Churchill, bir anısında diyor ki 'Siyasi hayatımda iki büyük yenilgiye uğradım. İkisine de Türkler sebep oldu. Biri Çanakkale öteki de Türkleri İkinci Dünya Savaşı'na sokamamam.' Churchill. Türk dostu bir insan değildir. Onun için de İsmet Paşa bu işi sıkı tuttu. İsmet Paşa'nın buradaki hatası Cumhurbaşkanı olarak olay tam aydınlanmadan 19 Mayıs törenlerini vesile edip Ankara'da stadyumda yaptığı nutukta yargıyı yönlendirmesi oldu. Yani daha yargı safhası bitmeden 'Irkçılık ve Turancılık'la suçlandılar."

İÇERİ ALINMAMIZIN SEBEBİ STALİN'İN SOVYET RUSYASI OLDU

Tokluoğlu, tutuklanma sebeplerini anlatırken şunları söyledi:

"Biz içeride iken Reha Oğuz Türkkan'ların aile dostları Moskova Radyosu'nun Türkçe yayınını dinlemişler. O yayında diyor ki 'İsmet Paşa üç-beş profesör ve öğrenciyi içeri tıkmakla bizi kandıracağını mı sanıyor, esas Turancılar dışarıda duruyor. Stalingrad düştüğü gün Zeybek oynayacağını söyleyen Şükrü Saraçoğlu'nu içeri tıksın.' Saraçoğlu'nun bu sözleri doğruydu. Çünkü Saraçoğlu milliyetçi bir insandı. Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yaptı. Anadolu Kulüp'te bir gün bunu söylemiş Rus Alman savaşının o en hararetli günlerinde. 'Stalingrad düştüğü gün zeybek oynayacağım.' demiş. Tabii Ruslar bunu haber alıyor. - Bizim içeri alınmamızın sebebi Stalin'in Sovyet Rusya’sı oldu. Yani komünizm korkusu ve tehlikesi oldu. Sonunda ne oldu? Mayıs'ta tutuklamalar yapıldı. Tahkikat bütün yaz sürdü. Eylül'de duruşmalar başladı. Eylül'de başlayan duruşmalar 7 ay sonra Mart 1945'te bitti. Duruşmaların tam tarafsız yürüdüğü söylenemez. Ne de olsa adı üstünde sıkıyönetim mahkemesi. Mart başında bizim savunmalar bitti. Karar vermek için 20 gün ara verdiler.

O zaman Tophane'deki askeri cezaevindeyiz. Gazete okumak serbest. Karar verilmeye 10-15 gün kala. Tüm gazetelerde sürmanşet 'Ruslar Kars ve Ardahan'ı istedi. ayrıca bir de Boğazlar'da üs istedi.' Bomba gibi düştü bu haberler gündeme. o zaman da bu davanın önemi kalmadı. Dava komünizm tehlikesinden dolayı başlamıştı. Demek ki bizim tutumumuz Rusları tatmin etmedi. İkinci Dünya Savaşı da sona yaklaşıyor. Ruslar Boğazlarda ortak üs ile Kars ve Ardahan'ı istiyor. Derken dava sonucunun değişeceği anlaşıldı. Beraat kararları arka arkaya verilmeye başladı. Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan ve Zeki Velidi Togan'a da 8-10'ar yıl gibi ağır cezalar verdiler. Diğerlerine de bazı cezalar verildi.

BU DAVADAKİ TUTUMU İSMET PAŞA'NIN HATAHANAESİNE YAZILIR

Türkçülük ve Turancılık Davası anılınca bir "İsmet Paşa düşmanlığı"nın hep birinci plana çıktığına dikkat çeken Fehiman Tokluoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ben hiçbir zaman partili olmadım. Ama siyasi liderler hataları ve sevapları ile değerlendirilir. Bence bu davadaki tutumu, İsmet Paşa'nın hatahanesine yazılır. Ama onun hizmetlerini alıp götürmez. Duruşma sırasında Nihal Atsız yaptıklarından değil yazdıklarından suçlanıyordu. Kimse onu 'hükûmeti devirmek' gibi bir şeyle suçlamadı. Yazdıkları ortada ve o da mert adam. 'Ben bu yazdıklarımı inkâr edemem.' diyerek kalktı alnını gere gere savunma yaptı. 'Evet ırkçıyım ve Turancıyım, bundan da iftihar ederim.' dedi. Reha Oğuz Türkkan en ağır şekilde suçlanıyordu. Çünkü onu bu idareyi beğenmediği ve yeteri kadar milliyetçi bulmadığı için rejimi değiştirmek, onun için de gizli bir cemiyet kurmakla suçlanıyordu. Sonunda Türkçülük ve Turancılık soruşturmasını yapanlar hakkında tekrar soruşturma açıldı. Dava Askerî Yargıtay'a gitti. Askerî Yargıtay, '1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi tarafgir davranmıştır.' diyerek kararı bozdu. İçeride olan sanıkları da tahliye eden Yargıtay, mahkemeyi değiştirdi. Ondan sonraki dava 2 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görüldü. O zaman zaten olaylar da tavsamıştı. O mahkemede de hepsi beraat etti. Bence İsmet Paşa'nın yanılgısı 19 Mayıs nutkunda Turancılık davasının lüzumundan fazla şiddetle üstüne vardı. Ama sonunda ne oldu? Biz Stalin Rusya’sının yüzünden içeri atıldık ama yine Stalin Rusya’sının sayesinde de hapisten kurtulduk. Rusya, 'Boğazlar'dan üs, Kars ve Ardahan'ı istedi' diye bizim dava kendiliğinden fiyaskoyla sonuçlandı. Rusya'nın yüzünden kurtulduk. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Türkiye'nin yalnızlığı İsmet Paşa'yı çok korkuttu. 'İkinci Dünya Savaşı'na girmedik ama acaba ne olacak? Barış masasını oturduğumuz zaman bizden hesap mı sorulacak?' düşüncesiyle hemen o tarafa yamandık."

 

ALPASLAN TÜRKEŞ CEZAEVİNDE HEP ASKERİ STRATEJİİ KİTAPLARI OKURDU

Fehiman Tokluoğlu, Merhum Alpaslan Türkeş'le ilgili olan birbirinden ilginç anılarını şöyle anlattı:

"Belki politikaya girmemekle hata ettim. Şu anda bir siyasi parti mensubu değilim. Hiçbir partiye körü körüne sadık olmadım. İsterdim ki gerçek Türk milliyetçileri bir siyasi partide birleşsin. Bunun başka yolu yoktur. Bizim zayıf tarafımız aramıza nifak sokulmasıdır. Açın Göktürk Anıtlarını okuyun. Neden şikâyet ediyor? Hep ayrılıklardan, hakanı dinlememekten, birbirine düşmekten. Atatürk'ün Gençliğe Hitabeti'nin bin sene önce yazılmış halidir neredeyse. Bilge Kağan'ın o taşa yazdırdığı ile Atatürk'ün yazdığı hemen hemen örtüşüyor. Askerlere pek işkence yapmadılar. Tabutluklara koymadılar. bizdeki işkence tabutluklardı. Türkeş hapishanede iken sakindi. İngilizce askerlikle ilgili strateji kitapları okurdu. 1966'da milletvekili seçimleri oldu. Türkeş'le bir gün yolda karşılaştık. Aldı beni partiye götürdü. Orada konuşurken 'Gel seni milletvekili adayı göstereyim.' dedi. Ama Erzurum'dan listenin sonuna koyunca kazanamadım. Daha sonra da zaten yurt dışına gitti. Mahkemede Türkeş'in durumu ağır değildi. 'Hükûmet devirmek, rejimi değiştirmek' gibi bir iddia ile adı geçmiyordu. Türkeş'in adı nerede geçiyordu? Türkeş'in Nihal Atsız'a yazdığı mektuplar var. Öğrenciliğinden beri Nihal Atsız'la mektuplaşıyor. O mektupta enteresan olanı şu: 'Senin dergilerini orduevine götürdüm ve senin mektupları orada yüksek sesle okudum. Dinleyenler hayran oldu. Hele bizim paşa, (Çok güzel eline sağlık ver şunu eve götüreyim sindire bindire bir daha okuyayım.) dedi. Türkeş'in bu satırları orduya siyaset sokmak oluyor. Başka suçu yoktur Türkeş'in. 'Bir asker olarak sen niçin Nihal Atsız'ın sokmak oluyor. Başka suçu yoktur Türkeş'in. 'Bir asker olarak sen niçin Nihal Atsız'ın mektubunu orduevine soktun' diye. Sonra Türkeş'e bir ceza verdiler mi bilmiyorum sanıyorum verilmedi."

Fehiman Tokluoğlu yaklaşık 3 saat süren konferansta daha sonra soru yağmuruna tutuldu. Soruları da cevapladıktan sonra Türk Ocağı Ankara Şubesi Başkanı Türkan Hacaloğlu, Tokluoğlu'na günün anısına plaket takdim etti. Hacaloğlu, "Türkçülük ve Turancılık Davası'nın yaşayan efsanesi Fehiman Tokluoğlu'na bize tarihimizi yeniden yaşattığı için çok teşekkür ediyoruz. Bugünün anısına Türk Ocağı Ankara Şubesi olarak size bunu takdim etmekten dolayı büyük bir şeref duyuyorum." dedi orduevine soktun' diye. Sonra Türkeş'e bir ceza verdiler mi bilmiyorum sanıyorum verilmedi.”

Fehiman Tokluoğlu yaklaşık 3 saat süren konferansta daha sonra soru yağmuruna tutuldu. Soruları da cevapladıktan sonra Türk Ocağı Ankara Şubesi Başkanı Türkan Hacaloğlu, Tokluoğlu'na günün anısına plaket takdim etti. Hacaloğlu, "Türkçülük ve Turancılık Davası'nın yaşayan efsanesi Fehiman Tokluoğlu'na bize tarihimizi yeniden yaşattığı için çok teşekkür ediyoruz. Bugünün anısına Türk Ocağı Ankara Şubesi olarak size bunu takdim etmekten dolayı büyük bir şeref duyuyorum." dedi. ediyoruz. Bugünün anısına Türk Ocağı Ankara Şubesi olarak size bunu takdim etmekten dolayı büyük bir şeref duyuyorum." dedi.

Tokluoğlu da, "Beni dinlemek zahmetine katlandığınız için teşekkür ederim. Bana verilen bu plaketi saklayacağım." diye konuştu. Konferansa katılanlar daha sonra Fehiman Tokluoğlu ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi.

Tokluoğlu da, "Beni dinlemek zahmetine katlandığınız için teşekkür ederim. Bana verilen bu plaketi saklayacağım." diye konuştu. Konferansa katılanlar daha sonra Fehiman Tokluoğlu ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi.

 

 

Paylaş

O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR

Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.

Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…

Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.

Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir. 

Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.

O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.

O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.

O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.

 Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.

Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.

Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.

Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…

İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.

Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”

Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.

O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Türkan HACALOĞLU

Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya