• Panel: Alparslan Türkeş Anısına

    Panel: Alparslan Türkeş Anısına

  • Galip Erdem Paneli

    Galip Erdem Paneli

  • Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Yeri

    Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve...

  • Cumhuriyet Döneminde  Türk Hukuk Sistemindeki Gelişmeler

    Cumhuriyet Döneminde Türk Hukuk Sistemindeki...

  • Panel: Cumhuriyetin Kazanımları

    Panel: Cumhuriyetin Kazanımları


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfa

İçerikler

Irak ve Suriyedeki Gelişmelerin Türkiye Üzerine Etkileri

2017-10-27

Türk Ocakları Ankara Şubesinin Kamu-Sen Genel Merkezi Salonunda, 21 Ekim 2017 Cumartesi akşamı geniş bir katılımla gerçekleştirdiği, Emekli Büyük Elçi Sayın A.Deniz Bölükbaş’ının konuşmacı olduğu Irak ve Suriyedeki Gelişmelerin Türkiye üzerine etkileri konulu programda saygı duruşu ve istiklâl marşından sonra konferansın açılış konuşmasını yapan Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanı Türkân Hacaloğlu, sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı'na teşekkür ederek konuşmasını yaptı.

Konuşmasında ayrıca bu programı gerçekleştirmede her zaman olduğu gibi desteğini esirgemeyen Türk Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ve Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş'a da teşekkürlerini bildiren Hacaloğlu, Türkiye'nin çok zorlu bir dönemden geçtiğine dikkat çekti. Hacaloğlu, açılış konuşmasında özetle şunları söyledi:

"Türkiye çok zorlu bir dönemdedir, devlet olarak, millet olarak bunu bilip, görüp, görevlerimizin farkına varmazsak geleceğimiz karanlıktır. Bahane üretmek yerine çözüm yollarını aramalı ve geleceğin aydınlık Türkiye’sini yaşatmalıyız. Herkesin bildiği gibi gerek sınır komşularımız olan Irak ve Suriye gibi ülkelerde gerekse küresel güçlerin hâkimiyet sağlamaya çalıştığı bölgelerdeki stratejik coğrafyalarda, son yıllarda çok farklı oyunlar oynanmakta; insanların yaşamları kimlik, dil, din gibi değerleri gözetilmeden toplumlar hiçe sayılmaktadır. Bugün Türk kelimesini ağızlarına almaktan rahatsız olanlar, hatta Türkçülük bölücülük diyen bir zihniyetle Türkmen kardeşlerimiz ateş çemberinden nasıl kurtarılacak? Türk'ün ve onun ülkesi Türkiye'nin çıkarlarını savunmaktan aciz, soy ve vicdan kusurlu insanların ipliklerini tam anlamıyla pazara çıkarmak, Atatürk İlkelerini benimsemiş bütün Türkçülerin en önde gelen görevleri olmalıdır. Hele hele Türkçülük bölücülük diyenlere Türkçülüğü bölücü Kürtçülük kavramıyla aynı görenlere Türk Ocaklılar olarak sadece internet sayfalarında, dergi köşelerinde tepki göstermek değil bütün Türkiye’yi hatta Türk Dünyası’nı harekete geçirecek tepkiler göstermeliyiz. Çünkü bizim varlık sebebimiz bu. Biz 105 sene önce Türklüğü yaşatmak için kurulmuşuz. Türkçülük bölücülüktür diyenlere sesleniyorum. Atatürk’ün de çok önem verdiği ve desteklediği 105 yıllık mazisi olan Türk Ocaklarının merkez şubesi olan ve 16 yıldır Başkanlığını yürüttüğüm Ankara Türk Ocağı’nın Türkçü bir ferdi olarak gururluyum. Türküm, Türkçüyüm. Osmanlının küllerinden yeni bir devlet kuran halkına Türk Milleti, kurduğu devlete Türkiye Cumhuriyeti Devleti adını veren Yüce Türk, Atatürk’ün izinden yürüyen onun inkılâplarını yaşatmak için ömrü mücadele ile geçen bir Türküm ve Türkçüyüm. Atatürk’ün 'Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.' sözünü benliğinde yaşatan gençler yetiştiren Türkçü bir öğretmen ve Türkçü bir anneyim ve ben Türk'üm Türk milliyetçisiyim. Ve Türk Ocaklıyım sizlerden biriyim. Kerkük, Musul Türkiye coğrafyasının kilit noktasıdır. Her ne kadar Türkiye sınırları dışında bırakılmış olsalar da bütün varlıklarıyla daima Türkiye’nin kalbinde hep yaşatılmıştır. Türkmen şehri 'Kerkük' yüzyıllarca Türk kültürüyle bezenmiş önemli bir şehirdir. Her sokağında, mahallesinde, köyünde, kasabasında Türk izini çok net bir şekilde gördüğümüz Kerkük, bir oldubittiyle demografik yapısı değiştirilmek suretiyle bölücü örgütlerin, Türk olmayan grupların himayesine sokulmak istenmiştir. Geçmişte pek çok olumsuz örneklerini gördüğümüz bu girişimlerle maalesef buradaki Türk varlığı, korku, sindirme, tehdit politikalarıyla zayıflatılmaya, yok edilmeye çalışılmaktadır. Uzun zamandır yapılan çeşitli uyarılara rağmen gerek yönetim kademesi gerekse siyasi otoritelerin dikkate almadığı 'Kerkük' konusu referandum süreciyle birlikte tekrar gündeme geldi. Bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Irak Devletinin 'Kerkük' meselesine bakışı ve 'Kerkük'ün Türk kimliğinin korunması çok büyük önem arz etmektedir. Bize burada düşen en önemli görev hiç şüphesiz 'Kerkük'e sahip çıkmak, oradaki Türkmen kardeşlerimize her türlü desteği vermektir. Onun için buradayız.”dedi.

Başkan Türkan Hacaloğlu'nun açılış konuşmasından sonra "Irak ve Suriye'deki Gelişmeler, Türkiye'ye Etkileri ve Hükûmetin Türkmen Politikası"ile ilgili konferans veren Bölükbaşı, son derece çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Bölükbaşı, konuşmasına Irak ve Suriye'nin sorunlu iki komşu ülke olduğunu hatırlatarak başlarken, "Bugün bu iki ülkede yaşanan gelişmelerin Türkiye üzerinde millî güvenlik açısından arz ettiği tehditlere, tehlikelere ve risklere geçmeden önce bölgemizin ve yaşananların bir özetini dile getirmek istiyorum." dedi.

"Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın belki de en önemli özelliği, bölge ülkelerinin siyasi coğrafyalarının ve jeopolitiklerinin yeniden tanzim edilmesi dinamiklerinin harekete geçmesi olmuştur." değerlendirmesini yapan Bölükbaşı, Irak ve Suriye'nin bu siyasi coğrafya değişikliğinde bugün karşımızda iki ülke olarak durduğunu belirtti.

Bölükbaşı, şunları kaydetti:

"Türkiye etnik ve mezhep temelinde husumetlerin, ayrılma ve bölünme dinamiklerinin harekete geçtiği, terör örgütlerinin at oynattığı, her alanda istikrarsızlığı hüküm sürdüğü çok nazik bir coğrafyanın merkezinde bulunmaktadır. İki sınır komşusu olan Irak ve Suriye'de yaşananlar bugün Türkiye'yi çok ciddi güvenlik tehditleri ile karşı karşıya bırakmıştır. Bunların ortak özelliklerine baktığımız zaman Irak ve Suriye'de yaşananlarla ilgili şu tespitlerin yapılması mümkündür: Belki de Cumhuriyet tarihimizde ilk kez Türkiye iki komşu ülkede askeri güç bulundurmakta ve askeri harekat yapmaktadır. Irak'ın kuzeyinde PKK'ya karşı yürütülen askeri faaliyetler ayrıca Başika'daki eğitim merkezinde Türk askeri mevcudiyeti ve uzun bir süreden beri Irak'ta bulunan Türk özel timleri, bunların sayısı önceleri 2000 kadardı. Bunların mevcudu şimdilerde aşağı yukarı aynıdır diye düşünüyorum. Irak'taki askeri varlığımız ve icra ettiğimiz askeri operasyonlar. Suriye'de de Fırat Kalkanı Harekâtı ile Cerablus, Elbab ve Mare hattında oluşturduğumuz güvenlik bölgesi ve son olarak da İdlib'dee Astana Misyonu çerçevesinde icra ettiğimiz askeri faaliyet Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'deki mevcudiyetidir.

Hiçbir dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri iki komşu ülkede askeri harekât yapmamıştı. İlk defa iki komşu ülkede birden Türk Silahlı Kuvvetleri birden askeri faaliyet yapmaktadır. Bu iki ülkenin bir diğer ortak özelliği her ikisinde de PKK'nın yerleşmiş olmasıdır. Irak'ın kuzeyinde uzun bir süreden beri PKK, Kandil ve Kuzey Irak'taki kamp bölgelerinin dışında bugün güneye de inmiştir. Terör örgütü bugün Sincar'da önemli bir askeri mevcudiyet bulundurmaktadır. PKK'nın Suriye kolu PYD, ileride bağımsız bir Kürt yönetimi olacak şekilde şimdiden yarı bağımsız bir statü ile Suriye'nin kuzeyine yerleşmiştir. Türkiye'nin güneyinde böylece bir terör koridoru oluşturulmaya çalışılmaktadır. İkinci ortak özellik; PKK'nın mevcudiyeti. Üçüncü ortak özellik; Irak ve Suriye'ye bakınca her iki ülkedeki Kürk nüfusun özerklikten bağımsız bir devlet olma yolunda iç dinamiklerinin harekete geçmiş olmasıdır. Barzani'nin geçtiğimiz 25 Eylül'de yarım kalan bağımsızlık referandumu, Irak'ta ve Suriye'de PKK'nın bu sözde üç kantonunun ileride bir otonom Kürt bölgesine dönüşmesi ihtimalidir. Üçüncü ortak özellik de budur. Dördüncü ortak özellik; PKK'nın Irak ve Suriye üzerinden uluslararası meşruiyet kazanıyor olmasıdır. Bugün PKK, Irak'ta Amerika'nın yakın himayesine ve Barzani'nin de doğrudan himayesine mazhar bir siyasi aktör haline gelmiştir. Suriye'de PKK'nın kolu olan PYD, Suriye'nin yeni siyasi yapısının belirlenmesi sürecinde siyasi aktör sahnede yerini alacaktır. Bugün itibari ile PYD ve onun askeri kolu olan YPG, ABD'nin IŞİD'e karşı yürüttüğü askeri harekâtlarda koalisyon güçlerinin stratejik ortağı olarak görülmekte ve kara ordusu olarak kullanılmaktadır. Bugün hem Irak'ta hem de Suriye'de İran'ın nüfuzunun giderek artıyor olması karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye bir yandan Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'de PKK terör koridoru ile çevrelenirken aynı zamanda bir Şii koridoru ile de çevrelenmektedir. Hem Irak'ta hem Suriye'de İran'ın artan nüfuzu ile beşinci bir özellik belki bunların doğal bir sonucu olarak Türkiye'nin hem Irak'ta hem de Suriye'deki etkisi ve nüfuzunun giderek aşınıyor ve azalıyor olmasıdır.

Altıncı ve belki de en önemli ortak noktalardan biri de şudur: Irak ve Suriye'de yaşanan çatışma ve savaş ortamından en fazla zarar gören grup Irak ve Suriye Türkmenlerinin olmasıdır. Bu altı ortak noktaya baktığımızda aslında bunlar bizim Irak ve Suriye ile ilişkilerimizde bugün ve gelecekte sorun alanlarının da bir özetidir. Bugün bizim Suriye ve Irak'la olan ilişkilerimizde üç sorun alanı olarak ortaya çıkan konulara baktığımızda birincisi; PKK'nın mevcudiyeti. Türkiye'ye karşı bir saldırı cephesi olarak kullanılması, ikincisi bu ülkelerdeki Kürt nüfusu. Özerklikten bağımsız bir devlet olmaya giden yolda mesafe alıyor olmaları. Üçüncüsü de hem Irak hem de Suriye'deki Türkmen kardeşlerimizin hak ve hukuklarının korunmasında ileride çok daha ciddi sıkıntılarla karşılaşacağımız bir sürece giriliyor olmasıdır. Bugün her iki ülkedeki Türkmenler millî kimlik, millî benlik ve millî varlık mücadelesi vermiş ve vermeye devam etmektedir. Bu mücadeleyi verirken maalesef Türkiye'den bekledikleri ve olması gereken ölçüde yardım ve destek görememişlerdir. 15. iktidar yılında bir kez daha acı bir şekilde görülmüştür ki AKP Hükûmetinin bir Türkmen politikası yoktur. Türk milliyetçiliğini Kürt milliyetçiliği ile Türkçülükle de Kürtçülüğü aynı kefeye koyan bir zihniyetten tutarlı, etkili ve kapsamlı bir Türkmen politikası belirlemesi esasen beklenemeyecektir."

TBMM, 1 MART TEZKERESİ'Nİ REDDETMEKLE BÜYÜK BİR HATA YAPMIŞTIR

2003 yılında TBMM'de reddedilen 1 Mart Tezkeresi ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Bölükbaşı, şu görüşleri dile getirdi:

"2003 yılında Türkiye şöyle bir tablo ile karşı karşıyaydı: En önemli müttefikimiz olan Amerika, 11 Eylül'de büyük bir terör saldırısına uğramış ve bundan Irak'ı sorumlu tutarak cezalandırmaya karar vermiş. Siz ne yaparsanız yapın bunun önüne geçmeniz mümkün değil. Amerika Irak'ı vuracak ve işgal edecek. Bunun sonucu ne olacak? Savaşın tüm olumsuzluklarını Türkiye yaşayacak. Nedir bu olumsuzluklar? Önce insani şeylerden başlayalım. Birincisi; büyük bir göç dalgası Türkiye'nin güney sınırlarına Irak'tan gelecek. İkincisi; PKK bu kaos ortamından yararlanarak yeniden toparlanıp güçlenecek. Üçüncüsü; böyle bir savaş sonrası Türkmenlerin ne olacağını bilemiyorsunuz. Dördüncüsü; bu savaşta Amerika'nın ilan edilmiş tek bir müttefiki var o da Barzani ve Talabani. Kuzeydeki Kürt bölgesi. Şimdi Türkiye durup dururken Irak'a girelim diye Meclis'e tezkere sevk etmedi. Amerikalılar geldiler. 'Güneyden Kuveyt'ten giriyorlar zaten. Kuzeyden Türkiye üzerinden de bir cephe açılırsa eğer, Saddam hem çifte kıskaç içine alınır ve daha az zaiyatla kısa sürede Irak Harekâtı bitirilir. Hem de savaş sonrası dönemde Türkiye'nin ne düşündüğünü kaale alırız.' Böyle bir teklifle geldiler. Basında zaman zaman yer aldığı gibi 90 bin Amerikan askeri gelmeyecek ve Türkiye'de kalmayacaktı. Trabzon Limanı'nı istemediler. Belli sayıda Amerikan askeri Türkiye üzerinden Irak'a geçecek. Biz de o zaman dedik ki, 'Peki biz de girersek Irak'a?' Amerika bunu istemedi. Çünkü en büyük müttefiki Barzani idi. Kuzeyden ikinci bir cephe açması için Türkiye'nin rızasını almasının ancak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin oraya girmesinin mümkün olacağını görünce Amerika bu teklifimizi kabul etmek zorunda kaldı. Neydi o zamanki amacımız? Her askeri harekâtın siyasi bir amacı olur. Hükûmetler Meclis'ten asker kullanma yetkisi ister. O izni Meclis verir ve hükûmetler de Genelkurmay'a siyasi direktif verir. Siyasi amaç ve hedefler şunlardır diye. Ki, Genelkurmay kuvvet planlamasını ve harekât esaslarını o siyasi amaç ve hedeflere göre belirledi. Neydi bizim siyasi amaçlarımız? Birincisi; terörist başının yakalanmasından sonra tüm silahlı unsurlarının Türkiye dışına çıkarılması talimatını verdi ve hepsi Kuzey Irak'a çekilmişti. Türkiye'de 400 - 450 civarında PKK unsuru bulunuyordu. Tümü Kuzey Irak'ta idi, dağılmış vaziyettelerdi ve yeniden toparlanma dönemi yaşıyorlardı. Birinci amacımız; PKK'yı bitirme imkânı doğabilir mi diye düşündük. İkinci siyasi amacımız; Amerikan askeri müdahalesi sonucu Irak'ta yeni bir siyasi yapı oluşacaktı. Bu siyasi yapıda Iraklı Türkmen kardeşlerimizin hak, hukuk ve statüsünü en iyi şekilde teminat altına alacak bir süreçte Türkiye acaba Irak'a girerek daha etkili olabilir mi? Bunu düşündük. Üçüncüsü; Irak'ın yeni anayasasında toprak bütünlüğünün yanı sıra üniter siyasi yapısının da sağlam teminatlar altına alınması mümkün olursa Barzani'nin bölgesel özerklikten bağımsız Kürt devletine o özerkliği dönüştürme emellerine Irak anayasası ile mani olabilir miyiz, set çekebilir miyiz? Bunu düşündük.

Bu üç değerlendirme sonunda AKP hükûmeti Meclis'e tezkereyi sunma kararı aldı. Bendeniz de o dönemde daha Dışişleri Bakanlığından emekli olmamıştım. Amerikalılarla müzakereleri yürütme görevi de bendenize verilmişti. Türk heyetinin başkanı idim. 1 Mart tezkeresi eğer kabul edilseydi ne olacaktı? Türkiye 31 bin askerle Irak'ın 540 kilometre içine girecekti. 31 bin asker, iki zırhlı takviye tugayı, bir Bolu Dağ Komando Tugayı ve bir de Hakkâri Dağ Komando Tugayı. Onun yanında akrep timleri de girecekti. 2000 özel kuvvet bordo bereliler de önceden zaten girmişti. Duhok, Erbil ve Süleymaniye o bölgede irtibat görevi yapıyordu. 31 bin Türk askeri cephenin hemen gerisinde bekleyecekti. Her türlü teçhizatla donatılmış tank taburları olacaktı. 200 uçaklı bir hava desteği olacaktı. Batman, Diyarbakır, Malatya ve Erhaç Havaalanlarında Türk savaş uçakları konuşlanmıştı. Irak'a Saddam Hüseyin güçleri ya da Barzani güçleri ile çatışmak için girmeyecektik. O 40 bin kilometrelik alan bugün PKK'nın bütün kamplarının, cephaneliklerinin, Türkiye'ye giriş yollarının, bütün tesislerinin bulunduğu yerleri kapsıyordu. 31 bin askerle bir zırhlı kolordu ile PKK'yı acaba bitirebilir miydik? PKK'nın belini bir daha doğrulmayacak şekilde kırmaz mıydık? Eğer diyorsanız ki 'Evet PKK bitirilebilirdi' o zaman 1 Mart'ta tezkereyi reddederek Meclis tarih yazmamış ve tarihin başka bir türlü yazılmasına sebep olarak bu imkânı heba etmiş ve büyük hata yapmıştır. İkinci siyasi amacımız; Türkmenlerin hak ve hukuku. Eğer Türkiye 31 bin askerle Irak'a girseydi, Irak'ta savaş bittikten sonra ki savaş üç hafta sürmüştür. Kuzeyden cephe açılmamasına rağmen üç haftada bitmiştir. Türkiye yeni siyasi yapının Irak'taki belirlenmesi için toplanacak konferansın eş başkanlarından biri olacaktı. Bu konuda bir siyasi belge de müzakere etmiştik. O belgede şunlar vardı: Irak'ın üç asli unsuru vardır. Yeni anayasa bu üç kurucu unsurun eşit hak ve çıkarları üzerine bina edilecektir. Dördüncü bir husus ki bu, askeri mutabakat muhtırasında vardı. Eğer Irak'a girmiş olsaydık, herhangi bir grup Irak'ta, 'Yeşil Hat' dediğimiz yer yani Erbil ve Süleymaniye'den Kürtlerin Kerkük ve Musul'a gelip tapu ve nüfus kayıtlarını yok etmesi durumu söz konusu olursa bölgede bulunan Amerikan ve Türk Silahlı Kuvvetleri müşterek müdahale edip kontrol altına alacaklardı. 1 Mart Tezkeresi kabul edilip Türkiye Irak'a girmiş olsaydı, Türkmenler bugün Kürtler ve Araplar gibi kurucu asli unsur olacaklardı. Eğer girebilseydik Barzani Kerkük'e 'Kürtlerin Kudüs'ü' diyebilir miydi? Peşmergelerle silah zoruyla el koymaya cüret edebilir miydi Kerkük'e? 'Bunların hiçbirisi olmazdı' diyorsanız eğer, 1 Mart'ta Meclis hata etmiştir. Tezkereyi kabul etmemekle tarih yazmamış ve tarihin başka türlü yazılmasını heba etmiştir. Eğer 1 Mart'ta tezkere kabul edilseydi ve Irak'a girebilseydik yeni siyasi mimaride Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin bugünkü statüsünün ötesinde bir yapıya Türkiye'nin etkisiyle kavuşamayacaktı yeni anayasada. Barzani 25 Eylül'de, 'Çocukluk hayalim' dediği böyle bir korsan referandum yapama kudretini gösteremeyecekti.”dedi.

Konuşmalarının sonunda soruları cevaplandıran sayın BÖLÜKBAŞI’na Şube Başkanı Türkân Hacaloğlu teşekkür plaketi takdim ettiler.

 

Paylaş

O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR

Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.

Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…

Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.

Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir. 

Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.

O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.

O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.

O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.

 Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.

Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.

Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.

Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…

İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.

Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”

Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.

O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Türkan HACALOĞLU

Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya