• Galip Erdem Paneli

    Galip Erdem Paneli

  • Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Yeri

    Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve...

  • Cumhuriyet Döneminde  Türk Hukuk Sistemindeki Gelişmeler

    Cumhuriyet Döneminde Türk Hukuk Sistemindeki...

  • Panel: Cumhuriyetin Kazanımları

    Panel: Cumhuriyetin Kazanımları

  • Konferans: Cumhuriyet Dönemi Eğitim Politikaları

    Konferans: Cumhuriyet Dönemi Eğitim Politikaları


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfaArşivVefatının 22. Yılında Galip Erdem, Türk Ocakları Ankara Şubesi'nde Anıldı.

Vefatının 22. Yılında Galip Erdem, Türk Ocakları Ankara Şubesi'nde Anıldı.

2019-03-23
Konferansın sonunda Galip Erdem'in ruhu için Fatiha okundu ve daha sonra da Osman Oktay, Galip Erdem'i anlattığı "Kendini Unutan Adam" isimli kitabını imzaladı.
Konuşmasına "Galip Erdem'i hepimiz ya birebir tanıyoruz ya da yazdıklarından tanıyoruz ve her sene Mart ayında anıyoruz." sözleriyle başlayan Oktay, Galip Erdem'in lise yıllarında şiirlerini yazmaya başladığını, dergi çıkardığını ve emsallerinden farklı olduğu için "Dahi Erdem" olarak anıldığından bahsetti. 
 
Oktay, Galip Erdem'in ev, aile, toplum ve siyasi hayatı ile ilgili bilgi verirken, Erdem'in çok okuyan, her konuda fikri olan ve genel kültürü kuvvetli biri olduğunu söyledi.
 
Kendi hatıralarında roman denemesinde de bulunduğunu kaydeden Oktay, Erdem'in hayat hikâyesi ile ilgili şunları anlattı:
"Ancak daha sonra yazmayı bıraktığını belirtiyor. Roman ve şiir denemeleri oluyor. Birşiirinin adı 'Bozkıra Özlem.' Erzurum İran'a, İran da Turan'a yakındır. 18 yaşlarında lise öğrencisi iken Turan'a yolculuğu var Servet Kurt isimli bir arkadaşı ile birlikte. Eylül 1948'de böyle bir maceraya atılıyorlar. Ailelerinin haberi yokken. Kara trene binip Van'a kadar gidiyorlar. Burada birlikte bir plan yapıp bir sözleşme imzalıyorlar. Van'da jandarmalar bunları yakalıyor. Soruşturma sonucunda Erzurum'a iade ediliyorlar. 1950 yılında İstanbul Hukuk Fakültesine giriyor. Hukuk Fakültesi daha bitmeden askerliğini aradan çıkartıyor. O yıllarda üvey annesinin Necile isimli bir yeğeni ile evlendirilmek isteniyor, fakat babasına mektup yazarak bu evliliği istemediğini belirtiyor. Galip Erdem zapturapt altına alınabilecek birisi değil. Gece sabaha kadar kitap okuyan, gündüz de akşama kadar uyuyan, günde bir öğün de yemek yiyen bir insan. Yücel Hacaloğlu ile o yıllarda tanışıyor. O yıllarda ayrıca bir de Sultan Ahmet Cezaevi'ne düşüyor. Hapiste babasına mektuplar yazıyor. 1955'te yazdığı mektuplarda 1980'li yıllar tarif ediliyor âdeta. Çalışmak zorunda olduğu için pek çok yerde çalışıyor. En son İTT'de de çalıştığını öğreniyoruz. İçinde bulunduğu hayat şartlarından dolayı iş hayatı da istikrarsız geçiyor."
 
GALİP ERDEM VE 6-7 EYLÜL OLAYLARI 
Osman Oktay, Galip Erdem'in hayatının dönüm noktalarından birisinin de 6-7 Eylül Olaylarının olduğunu hatırlatarak, bunun sebebini şöyle izah etti:
"1955 yılında 6-7 Eylül Olayları oluyor. O yıllarda 'Kara Kedi' isimli bir mizah dergisi çıkartıyor. Bu derginin o yıllarda tirajı 50 binlere kadar ulaşıyor. 6-7 Eylül Olayları sebebiyle bir alakası olmamasına rağmen gözaltına alınıp hapse atılıyor. Selimiye Kışlası'nda 45 gün atlara ait bir tavlada yatıyor. Açlıktan dolayı 54 kilodan 39 kiloya düşüyor. Okul naklini askerlikten sonra İstanbul'dan Ankara'ya yaptırıyor. Ankara'da Türk Ocağı ve Türk Yurdu günleri başlıyor. 1958-1960 yıllara arasında iki yıl Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapıyor. Derginin merkezi Türk Ocağı'nın tarihî binasında. 1970 yılında el konulan ve hâlâ iade edilmeyen binasında. O zaman Prof. Dr. Osman Turan Türk Ocakları Genel Başkanıdır ve Türk Yurdu da dergi olarak çıkmaktadır. Galip Erdem evli olmadığı için Ocak'ta yatıp kalkıyor. Prof. Dr. Osman Turan, Galip Erdem'in akademik çalışma yapmasını isitiyor. Çünkü eli kalem tutuyor ve olayları çok güzel ifade ediyor. Bilgi ve kültür yüklü birisi. Fakat evlilik hayatını sürdürmesi mümkün değil. Akademik hayatın disiplini altına girmek istemiyor. Sadettin Bilgiç o dönemde Türk Ocağı İdare Müdürüdür. O zamanın gençlerinden Nuri Gürgür, Sadi Somuncuoğlu, Şerafettin Yılmaz, Halil Özyıldız, Yavuz Bülent Bakiler, Galip Erdem'in talebeleri durumundalar. Günleri böyle geçip giderken 27 Mayıs 1960 İhtilali oluyor ve Türk Ocağı kapatılıyor. Ömer Öztürkmen Tercüman gazetesinde görev alınca tanıdığı ve sevdiği Galip Erdem'i de yanında götürüyor. Daha 30 yaşında iken o zamanın en önemli gazetelerinden biri olan Tercüman'da imzasız başyazılar yazmaya başlıyor. İlk imzasız yazısı 'Mektuplar' adı altında 13 Ağustos 1961 tarihinde çıkmıştır. O yazının başlığı da 'Ülkücünün Çilesi'dir. Daha sonra kitabının da adı oldu. İşte Galip Erdem, 1960'lı yıllarda 'ülkü' ifadesi literatürümüzde pek kullanılmazken 'Ülkücünün Çilesi' isimli kitabı yazan adamdır. Daha sonraki yıllarda 12 Eylül'de Kenan Evren'e açık mektup yazarken Başbakanlık Müşaviridir. Yani devlet memurudur. 12 Eylül olmuş, Kenan Evren ve bütün Konsey Üyelerine kitap hacminde bir rapor hazırlıyor. Orada açık açık diyor ki 'Ben bütün Ülkücüleri bilir ve tanırım. Onların fikrî hayatının oluşmasında seminerler, konferanslar ve dersler verdim. Onları içeri alıyorsanız benim dışarıda durmamın manası yok beni de alın cezaevine.' diyor."
 
İŞTE GALİP ERDEM BÖYLE BİR İNSAN
"Galip Erdem işte böyle bir adam. Günümüz gazetecilerinden çok farklı olarak son derece dürüst bir gazeteci." diyen Oktay, Galip Erdem'i anlatmaya şöyle devam etti:
"İlk yazısında, 'Yalanla gerçeğin birbirine karıştığı, iyi ile kötünün kolay kolay seçilemediği bir yola giriyorum.' ifadesini kullanıyor. Yazıları çok ilgi görüyor ama bir türlü rahat bırakılmıyor. 1961'den 1966 sonuna kadar Tercüman, Yeni İstanbul, Son Havadis, Bab-ı Ali'de Sabah ve Zafer gibi günlük gazetelerde yazılar yazıyor. Her gazetede yayımlanan ilk yazısında şu cümle mutlaka geçiyordu: 'Bu gazetede belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım ama inanmadıklarımı asla yazmayacağım.' Şimdi mumla arasak böyle bir gazeteci bulamayız. Sözüne sadık kalınca da tutunamadı. Uzun bir süre yazı yazmadı. 1960 yılında Bizim Anadolu gazetesinde yazmaya başlayınca sık sık gazete değiştirmesini bir cümle ile özetledi. 'Bu gazetelerin birinden ayrıldım dördünden kovuldum.' Oralardan kovulsa da çağrıldığı bir yer bir ocak, bir yurt vardı. 1912 yılında 766 sıra numarasıyla Türk Ocağına üye olup  daha sonra Genel Başkanlığı yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver vardır. Türk Ocağı ve Hamdullah Suphi ikiz kardeş gibidirler. Muhakkak biri diğerini hatıra getirir. Hamdullah Suphi Tanrıöver 1966 yılında vefat edince yapılan kurultayda Prof. Dr. Osman Turan 27 Mayıs 1960 İhtilali sebebiyle bırakmak zorunda kaldığı Türk Ocakları Genel Müdürlüğü görevine yeniden seçildi. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Atatürk'ün ilk Millî Eğitim Bakanı ve İstiklal Marşı'mızı Mehmet Âkif'e yazdıran Meclis kürsüsünde iki defa okutarak kabul edilmesini sağlayan şahsiyettir. Osman Turan, Galip Erdem'i Türk Yurdu dergisinin başına getirmek istedi. Çok zengin bir yazar kadrosuna sahip olan Türk Yurdu'nun Aralık 1967'de 'Yeni Bir Hamlenin Eşiğinde' sloganı ile çıkan 342. Sayısının künyesinde şu isimler yer alıyordu: 'Sahibi: Prof. Dr. Osman Turan, Umumî Müdürü: Galip Erdem, Teknik Sekreter: Mehmet Nedim Budak. Yazar ve şair kadrosu: Abdülhadi Toklu, Adnan Ötüken, Ahmet Kabaklı, Ahmet Muhib Dıranas, Arif Nihat Asya, Ayhan İnal, Ayvaz Gökdemir, Bahattin Ögel, Dündar Taşer, Emin Bilgiç, Faruk Sümer, İbrahim Kafesoğlu, Mümtaz Turhan, Necmettin Hacıeminoğlu, Nihat Sami Banarlı, Şaban Karataş, Zeki Velidi Togan, Halide Nusret Zorlutuna, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Rafet Körüklü, Dilaver Cebeci.' O yıllarda malum bugünün '68 Kuşağı' diye bilinen bir hareket var. Onların da memleketi ne hâle getirdikleri malum. Türk Ocağını yönetenler ve çıkaranlar ülkenin nereye varacağını kestirerek yayın yoluyla mücadeleye başlıyor. Bunu en iyi yolununun gençlerimizi aydınlatarak yapılabileceğinin farkındalar. Ancak, imkânsızlıklar peşlerini bırakmıyor. Daha sonra Türk Yurdu bu iyi niyetine rağmen o yıllarda fazla yaşayamıyor. Bir kaç sayı sonra yayınına ara vermek zorunda kalıyor. Ancak Genel Yayın Yönetmeni Galip Erdem'in tespitleri boşa gitmiyor. Devlet dergisini daha sonra da Bozkurt dergisini yayına sokuyorlar. Bu arada Ocak dergisi üç aylık olarak yayımlanmaya başlıyor."
 
GALİP ERDEM'LE DEVLET VE BOZKURT'TA KARŞILAŞTIK
Osman Oktay, "Galip Erdem ile esas karşılaşmamız Devlet ve Bozkurt dergilerinde oldu." diye konuştu. 
 
Vefakâr ve cefakâr bir dava adamı olan Galip Erdem'in siyasetin içinde olmadığını kaydeden Oktay, siyasi yaşamı ile ilgili olarak şunları aktardı: 
"Galip Erdem'in milletvekili ve bakan olmak gibi bir düşüncesi asla olmadı. Ama üç defa milletvekilliği adaylığı var. O zaman CKMP vardı. Zeki Velidi Togan 1965 Genel Seçimlerinde CKMP'nin Samsun'dan birinci sıradan adaydır. Galip Erdem de yedinci sıradan aday. Amacı Zeki Velidi Togan'a orada yardımcı olmak. Samsun'da seçim çalışmasına katılıyor. CKMP, MHP'ye dönünce ikinci defa 1969'da Burdur'dan milletvekili adayı oldu. Köy köy dolaşıp Ülkücülüğü anlattı. Üçüncü olarak da 1973'te Niğde'den ikinci sıradan milletvekili adayı oldu. Aksaray'daki seçim çalışmalarına ben de katılmıştım. 1973'te Bozkurt, Töre ve Devlet dergilerinde çalışmaya başlamamla itibaren birlikte olduk. Sonra 12 Eylül geldi. 12 Eylül büyük bir yıkım oldu Milliyetçi ve Ülkücü camia için. Bazı abilerimiz değişik partilerden gelen teklifleri kabul edip mecburen partiden koptu. Çünkü başka yapacak bir şey yoktu. Herkes kendi başının derdine düştü. Galip Erdem de böyle bir ortamda ne yapacağını düşünürken bir gün kendisinden 'Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri' konulu bir konferans vermesi isteniyor. Konferans salonunda kürsüye çıkıyor Galip Erdem, 'Türk milliyetçiliğinin bir tek meselesi vardır Türk milliyetçileridir.' deyip kürsüden iniyor. Yani Türk milliyetçileri kendilerine çeki düzen verirlerse eğer ortada mesele kalmaz. Ama bu dağınıklık ve perişanlık içinde herkes bir yana çekerse olacağı budur. Sonra Kenan Evren'e o malum raporu hazırlıyor. Bunu Ocak Yayınları bir bülten olarak yayımlamıştı. O değerlendirmeyi mutlaka herkesin okuması gerekir. Çünkü geçmişin bir değerlendirmesi var. 12 Eylül öncesi ve o dönemi çok iyi irdeliyor. Ondan sonra Kızılay'da Âdem Yavuz Sokak'ta avukatlık bürosu var. 'MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'na bakan avukat Şerafettin Yılmaz Ankara'daki bürosunu kapatıp İstanbul'a gitmişti. Galip Erdem avukat olmasına rağmen avukatlık yapan birisi değildi. Ama bu dava ortaya çıkınca Şerafettin Yılmaz İstanbul'dan geldi. Galip Erdem de avukatlık belgesini çıkartıp kendisine bir cübbe buldu. Ekiple birlikte oradaki büroyu harekete geçirdiler. 12 Eylül'de 586 kişi yargılanıyor 'MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda. Sıkıyönetim Mahkemesi Mamak'ta. Diğer illerde yatan Ülkücüler de var. Hepsi zaten gariban aile çocukları. Aileleri, kendileri perişan. İçeride yiyecek ve içecekleri yok.  Onun için Galip Erdem harekete geçip hatırı geçtiği devlet memurlarından maddi yardım toplamaya başladı. Kısacası Galip Erdem günümüzde çok revaçta olan menfaat pazarlarına hiç uğramadan inandığı bir dava için yaşadı ve çevresindekilere de bunu yansıttı. Onunla ilgili hatıralardan yola çıkarak hazırladığım ve yayımladığım 'Kendini Unutan Adam' ismini verdiğim kitapta Galip Erdem'i olduğu gibi tanıtmaya çalıştım. O gerçekten kendini unutmuştu. Ve Rahmetli Ayvaz Gökdemir'in de ifade ettiği gibi feragatli bir insandı. İnsanlar para pul ister o bunu istememiştir. İnsanların dünyada rağbet ettiği ne varsa onlara rağbet etmeden yaşadı ve öldü. Galip erdem, 'Asıl noksanımız birbirimizi sevmesini hâlâ öğrenememiş olmamızdır.' diye mezar taşına da yazıyor. Bu yazı bugün giderek daha çok geçerliliğini koruyor. Galip Erdem için konuşacak çok şey var. Hemen hepimizin nikâh şahidi olmuştur. Milliyetçi ve Ülkücü camiada pek çok hatırası olan iyi yürekli iyi bir insandı. Kendi tabiriyle o bir Ülkücü idi. Allah rahmet eylesin."
 
Osman Oktay'dan sonra Galip Erdem'in kızı Bilge Erdem de kısa bir konuşma yaptı. Türkistan pilavı ikramının ardından program sona erdi.
 
 
 
 
 
 

Paylaş

O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR

Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.

Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…

Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.

Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir. 

Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.

O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.

O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.

O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.

 Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.

Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.

Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.

Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…

İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.

Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”

Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.

O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Türkan HACALOĞLU

Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya