• Panel: Alparslan Türkeş Anısına

    Panel: Alparslan Türkeş Anısına

  • Galip Erdem Paneli

    Galip Erdem Paneli

  • Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Yeri

    Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve...

  • Cumhuriyet Döneminde  Türk Hukuk Sistemindeki Gelişmeler

    Cumhuriyet Döneminde Türk Hukuk Sistemindeki...

  • Panel: Cumhuriyetin Kazanımları

    Panel: Cumhuriyetin Kazanımları


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfaArşivAnkara şubesi

Ankara şubesi

Vefat ve Başsağlığı

Şubeler

Vefatının 4. Yılında Prof. Dr. Turan Yazgan Anısına Bağımsızlıklarının 25. Yılında Türk Cumhuriyetleri

     

Türk Ocakları Ankara Şubesi ile Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu'nun birlikte düzenlemiş olduğu “Vefatının 4. Yılında Prof. Dr. Turan Yazgan Anısına Bağımsızlıklarının 25. Yılında Türk Cumhuriyetleri” adlı panel 29 Kasım 2016 tarihinde Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 75. Yıl Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Saygı duruşu ve İstiklâl Marşımızın okunmasının ardından kürsüye davet edilen Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanı Türkan Hacaloğlu açılış konuşmasında günün anlam ve öneminden bahsederken Prof. Dr. Turan Yazgan'ın adına uygun bir şahsiyet olduğunu ve onun ideallerinin yaşatılmaya devam edildiğini de önemle vurgulayan Hacaloğlu’nun konuşması özetle:        

Bazı insanları anlatmak zordur. Kendilerini öne çıkarmazlar. İmkân ve fırsatları varken, şahsî hırs peşinde koşmazlar; servet saman edinmezler. Nefisleri için değil, fikirleri, davaları için yaşarlar. İmkân ve fırsatlar peşinde koşmazlar, idealleri için imkân ve fırsat yaratırlar. Bunların nefisleri değil, gönülleri zengindir.

Devamını oku...

Ziya Gökalp ve Cumhuriyet

Gökalp ve Cumhuriyet

 

 

Türk Ocakları Ankara Şubesi’nden “Ziya Gökalp ve Cumhuriyet” Konulu Konferans

Gazi Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Dr. Ferhat Tamir, Ziya Gökalp'in Türk milletinin 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılın başlarında yetiştirdiği en büyük fikir adamı olduğunu belirterek, "Bugün de onun çapında bir fikir adamı yetişmiş değildir." dedi.

Türk Ocağı Ankara Şubesi'nin geleneksel olarak her hafta Cumartesi günleri yapılan konferanslarının konuğu bu hafta Emekli Öğretim Üyesi Dr. Ferhat Tamir oldu.

Bu haftaki konferansın konusu olan "Ziya Gökalp ve Cumhuriyet"le ilgili konuşan Tamir, 25 Ekim'in Ziya Gökalp'in ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatarak, 27 Ekim 2018 Cumartesi günü yaptığı bu konuşmanın da ölüm yıldönümüne uygun düştüğünü ifade etti.

Tamir, konuşmasında önce Ziya Gökalp'in hayatı ve kişiliği hakkında bilgi verdi, sonra da Cumhuriyetle ilgili konularda onun düşüncelerini ve tavsiyelerini dile getirdi.

Mustafa Kemal Atatürk'ün "Beni görmek demek behemahal yüzümü görmek değildir. Benim fikir ve düşüncelerimi duyarsanız o size yeter." sözünü hatırlatan Tamir, şöyle devam etti:

"Atatürk, kendisini göremeyenlere yönelik böyle bir beyanname yayımlamıştır. Ben de konuşmam esnasında sık sık Ziya Gökalp'in kendi sözlerine ve kendi düşüncelerine başvuracağım. Ziya Gökalp Türk milletinin 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılın başlarında yetiştirdiği en büyük fikir adamıdır. Bugün de onun çapında bir fikir adamı yetişmiş değildir. Ziya Gökalp, Diyarbakırlıdır. Doğum tarihi 23 Mart 1876'dır. Diyarbakır'ın bir mahallesinde dünyaya gelmiş ve yakın zamanda doğduğu ev müze haline getirilmiştir. Ancak üç sene önce Güneydoğu'daki hendek çatışmaları çıkmadan önce yakıldı. Ziya Gökalp'in Sur içinde bulunan ve müze olan evi, hendek mücadelesinden önce yakıldı. Şu anda o müzedeki bütün Gökalp'e ait olan tüm eşyalar yok edildi, kurtarılamadı. Yakılmadan önce o müzenin zenginleşmesi için resmî ve gayri resmî özel ellerde bulunan her türlü eşya oraya götürülmek istenmiştir."

Dr. Ferhat Tamir, Ziya Gökalp'in Diyarbakırlı önemli bir ailenin çocuğu olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:

"Babası Mehmet Tevfik Efendi 'Müftüzâdeler' diye anılan bir sülaleden geliyor. Babası da tahsilli. Diyarbakır'da o dönemin önde gelen ailelerinden. Amcası da tahsilli. Hatta Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilen ve medreselerde ders veren bir hoca durumunda. Ziya Gökalp, geleceği olan ve geçmişinde bilim adamı, hukuk adamı, müftü bulunan bir ailenin çocuğu. İlk tahsilini Diyarbakır'da iptidai bir mektepte yaptı. Önce Askerî Rüştiye'de, yani askerî ortaokulda sonra da mülkî idadî yani sivil lisede okumuş. Daha sonra İstanbul'a gitmek istemiş ise de önce gidememiş ama sonra çok zor şartlar içinde gitmiş. O dönem Abdülhamit dönemi. Parasız yatılı bir ortaokul olan ve Mehmet Akif'in de mezun olduğu Halkalı Baytar Mektebi'nde şimdiki adıyla Veteriner Fakültesi'nde okurken ikinci sınıfta Meşrutiyetçilere katılmış. Bu sebeple tutuklanıp hapse atılmış. Ardından da okuldaki kaydı silinmiş. Bunun üzerine Diyarbakır'a tekrar geri dönmüş. Diyarbakır'a döndükten sonra amcasının Vecihe isimli kızı ile evlenmiş. Vecihe Hanım'la evlenmesini amcası tavsiye etmiş. O zaman babası da vefat etmişti."

ZİYA GÖKALP KENDİ KENDİSİNİ YETİŞTİRMİŞ

Dr. Tamir, Ziya Gökalp'in çok düzenli bir tahsil görmediğini ifade ederek, "Üniversite tahsili de yarım kalmıştır ve kendi kendini yetiştirmiştir. Bir taraftan Arapça ve Farsça öğrenmiş, Doğu klasiklerini okur ve anlar hâle gelmiş. Sonra okullarda okurken Fransızca'yı öğrenerek Fransız bütün fikir ve düşünce adamlarının kitaplarını okumuş. Sonuçta hem Doğu'yu hem de Batı'yı çok iyi bilen bir alim olmuş. Serbest okuma yapmış, anlamak, bilmek ve öğrenmek için okumuş." diye konuştu.

Eğitimin asıl gayesinin de bu olduğunu kaydeden Tamir, Ziya Gökalp'le ilgili daha sonra şunları anlattı:

 

"Eğitimin asıl gayesi gençleri kendi karar verip kendi seçip istediği kitapları okur hâle getirmektir. Ziya Gökalp'in nasıl yetiştiğini kendi yazdığı yazılardan okuyarak anlatmak istiyorum. Ziya Gökalp'in güçlü şahsiyeti ve ahlaki bakımdan yakınları tarafından şu tür sözlerle anlatılır:

"Ziya Gökalp bir dava adamıydı. O sevdiği şeylere gönülden ve ruhen bağlanırdı. O daima düşünce ve tefekkür halinde yaşardı. Alelade konular üzerinde konuşmasını bilmezdi. O her yerde ve her zaman üniversitede ders veriyormuş gibi ilimden, felsefeden, insandan ve edebiyattan bahsederdi. Onda Sokrat gibi zaman ve mekân tanımayan bir öğretme ihtirası vardı. O inandığı fikirleri yazıları ve konuşmaları ile etrafına yayardı. Onun yazısını okuyanlar ve onun konuşmalarını dinleyenler ondan çok etkilenirdi. Onda çekici bir kuvvet vardı. Bu idealist adam bir mürşitti. Kalplere ve beyinlere nüfuz etmesini çok iyi bilirdi. Samimiyeti düşünceleri ve fikirlerinin yayılmasında çok etkili olmuştur. Memleketin kalkınması için ortaya attığı fikirler derhal yayılırdı. Türklüğün psikolojisine, tarihine, sosyal hayatına uyan fikirleri bütün okuyanları nüfuzu altına alırdı. Ziya Gökalp'in fikirlerinin yayılmasının sebeplerinin başında onun ahlaki hayatı büyük rol oynamıştır. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muassırlaşmak. Bu üç şey onu fikrî yapısını oluşturur. Muassırlaşmak, modernleşmek ve Batılılaşmaktır. Ancak, muassırlaşmak Avrupalılar gibi giyinip yaşam bakımından onlara benzemek değildir. Ziya Gökalp'e göre, muassırlaşmak Avrupalılar gibi ilimde ve fende ilerlemek demektir. Ziya Gökalp'e göre bunların arasında bir zıtlaşma ve birbirini engelleme yoktur. Bunların dışında biz kalkınamayız da, gelişemeyiz de. 'İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim.' diyor. 1923 yılında Türkçülüğün Esasları kitabında bunu belirtiyor. 1913'te de 'Türkleşmek, İslamlaşmak, Muassırlaşmak.' diyor. Bunlar aynı şeydir."

Dr. Ferhat Tamir, Ziya Gökalp'in laiklik meselesini ele aldığını hatırlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Laiklik kelimesi Latince bir kelimedir. Onun için laiklik kelimesini kullanmıyor. Din dışı anlamına gelen 'La dinî' kelimesini kullanıyor sürekli olarak. Ona göre bazı konular din dışıdır. Devletin rejimi ve hukuk din dışı konulardır. Devlet ve hukuk, kendi idaresindeki tüm insanlara karşı la dini olmalı, yani din dışı olmalı ve öyle düşünmeli. O insan ne olursa olsun. Ama biz laikliği Cumhuriyet'in ilk yılları da dahil olmak üzere din düşmanlığı olarak algıladık. İslamiyet'in aleyhineymiş gibi algıladık, onun için de çok büyük tepkiler aldı." dedi.

 

 

 

Türk Dünyası'nın Altın Köprüsü: Güney Azerbaycan

Ankara Türk Ocağı Milli Egemenlik Günümüzü İlk Mecliste Kutladılar

1912 Balkan harbi buhranı, yüzyıllarca vatan bellenen koca bir coğrafyanın elden çıkmasına neden olmuş, bu vaziyet karşısında sessiz kalamayan 190 tıbbiyeli Türk genci, Türk Ocaklarını kurmuştu. Bu Ocaklar, Kurtuluş Savaşımız esnasında büyük bir özveri ile çalışmış ve vatan müdafaasında daima ön cephede yer almıştı.


Ancak esas mücadele savaş yılları sonrasında başlayacaktı. 1923 senesinde Atatürk’ün telkini ile kurulan Ankara Türk Ocağı, Cumhuriyet ilkelerinin uygulanmasında ve hatta bizatihi o ilkelerin konulmasında önemli bir görev üstlendi. Öyle ki Ocağın açılış günü için dahi alelade bir gün değil, milli hâkimiyetin kurulduğu, millet meclisinin açıldığı gün, yani bugün 23 Nisantercih edilmişti.

Yani her 23 Nisan, Ankara Türk Ocaklılar için çifte bayramdır. Bu nedenle Ankara Ocaklılar, bu yıl 23 Nisan kutlamalarına İlk Meclis’te katılmak istedik. Ocaklılar saat 14:00’da Ulus Meydanı’ndaki Hakimiyet-i Milliye anıtında buluştular ve oradan ilk meclis binasına geçtiler. Kurtuluş Savaşı Müzesi olan meclis binası gezildikten sonra, Şube Başkanımız Türkan HACALOĞLU, meclis bahçesinde ocaklılara yönelik aşağıdaki konuşmalarını okudular:

“Bu gün 23 Nisan, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisinin açıldığı ve Türk halkının egemenliğiniilân ettiği gündür. Kutlu olsun. Büyük güçler, yüzyıllardır,Türk milletini bu kutsal vatanımızdan koparmak emelini beslemişlerdir. Birinci Cihan Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenilince bu emellerine ulaşacağını vehmettiler.Ancak Türk milleti,var olmak ve yok olmak çizgisinde olduğunu biliyordu.Devletin başkenti başta olmak üzere,ülkenin dört bir tarafı işgal edilmişti.İşgalleri tanımayan Türk milleti, yer yer teşkilatlanıpdirenişe geçmişti. Direnişi hayata geçiren güçleri toparlayacak bir lidere ihtiyaç vardı.

Bu lider 19 Mayıs 1919da Samsuna çıkan Mustafa Kemal Atatürkidi. Atatürk, Millî Mücadele hareketini “Ya istiklâl ya ölüm” parolası ile başlatmıştı. Amasyada yayınladığı genelge ile istiklâlin hangi yöntemle kazanılacağını da belirtmişti. Milletin kaderi gene milletin “azim ve kararı ile” belirlenecekti.

Erzurum ve Sivasta toplanan kongrelerde, verilen karar gereğince, Ankarada bir meclis toplanacaktı. Çünkü vatanın parçalanmayacağını belirten “Millî Yemin”i kabul eden son Osmanlı Meclisi, müstevliler tarafından dağıtılmıştı.

23 Nisan 1920de, Ankarada Türkiye Büyük Millet Meclisi, Atatürk’ün  önderliğinde toplandı. Böylece Türk milleti, Millî Mücadeleyi hukuken ve fiilen başlatmış oldu. Meclisin açılışı ile Türk millî devletinin temelleri de atılmış oldu.23 Nisanda açılan meclis, Türk millî egemenliğinin, Türk millî iradesinin temsil yeri olmuştur. Bunun için bayram olarak kutlanmaktadır. İlk Meclisin yüklendiği sorumluluğu bugünkü temsilcilerimizin de aynı ciddiyetle yerine getirmesini beklemek biz vatandaşların hakkıdır.

Millî Mücadelenin önderi ve lideri Atatürk,bu günün sadece Millî Egemenlik Bayramı olarak değil,aynı zamanda Çocuk Bayramı olarak kabul edilmesini sağlamıştır.Dünyada çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke de Türkiyedir. Çünkü büyük önderAtatürk’ün düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir. Geleceğimiz olan Çocuklarımızı her türlü tehlikeden korumak, devlet olarak millet olarak borcumuzdur. Özellikle ülkemize, devletimize ve milletimize yönelik bölücü ve yıkıcı faaliyetler karşısında, her zamankinden daha fazla cumhuriyetimizin ilkelerine, birliğimize ve bütünlüğümüze sahip çıkma mecburiyetinde olduğumuz bir gerçektir.

Büyük Türk Milleti,

Türk Ocakları olarak burada bulunmamızın sebeplerinden biri “23 Nisan Çocuk Bayramı” Mustafa Kemal Paşa ve hükümetin de desteği ile 1929 yılında “Çocuk Haftası” adıyla yedi güne çıkarılmış ve kutlamalarda aktif rol Türk Ocaklarına verilmiş. Ankara ve İstanbulun yanı sıra memleketin her tarafında özel merasimlerle kutlanmaya başlanmıştır. Onun içindir ki Türk Ocakları Ankara Şubesi olarak Atamızın hatırasına sahip çıktığımızın bir nişanesi olarak buradayız.Millî benliğimize ve millî devletimize sahip çıktığımız sürece millî bayram günlerimizi gururla anacağız.

Bu Büyük Bayramınız kutlu olsun.

Bu vesile ile Atatürk’ü, Millî Mücadele kahramanlarını, şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.Onların kanları ve canları ile kurdukları Türk devletini ebediyete kadar koruyacağımıza söz veriyoruz.Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!

Şube başkanımız Türkan HACALOĞLU’nun konuşmalarına ek olarak, 93 yıl önce Ankara Türk Ocağı’nın açılış töreninde ebedi başkanımız Hamdullah SUPHİ Beyin yaptıkları tarihi konuşmadan bir özete de aşağıda yer veriyoruz:

“Arkadaşlar

Bugün biz Ocaklılar, iki bayramı beraber idrak ediyoruz. Biri; asırlarca süren göçlerden, sayısız felâketlerden, başlarımızın üstünde atalar Ocağının parça parça yıkılmasından sonra, nihayet tarihimizin dirsek yaptığı, istikametini değiştirdiği bu hâkimiyeti milliye başlangıcına ermemiz dolayısıyladır. Bu 23 Nisan günü, yeni bir devrin başlangıcı, vaz geçmişliğin, muhaceretlerin nihayetidir.

İkinci bayramımız, Ocağımızın Ankara’da açılmasından dolayıdır. Bundan 11 sene evvel İstanbul’un bir köşesinde, Türk çocuklarını temsil ettiği fikrin bayrağı altında toplanmağa davet eden müessesemiz, feyz ile, büyük ve ilahî bir feyz ile inkişafa mazhar oldu.

Mütarekeden sonra İstanbul’da İngilizlerin, İzmir’de, Bursa’da Yunanlıların birer darbe ile dağıtmak istedikleri Ocaklar kararmadı, bilakis onların her kıvılcımı kendi başına bir Ocak oldu… Ve şimdi bu gün, hayat, ümit ve iman dolu bir gençlikle büyük fikir için çalışıp duruyorlar.

Arkadaşlar!

Etrafımızda fırtına ne yaman esiyor, ne korkunç esiyor. Aslâ sarsılmaz zannedilen yüzlerce, binlerce senenin teyidine mazhar, kudsiyet kazanmış ne kavi müesseseler, sapları çürümüş yapraklar gibi kopuyor, sürüklenip gidiyor… Şark nerede? Tabaka tabaka, toz haline gelmiş beşeriyetlerin vatanı olan ihtiyar Şark nerede? Kemik haline geçmiş ne kadar mevta varsa, hepsini dindarane saklayan Asya toprakları, bir zamandır çırpınma içinde, isyan içinde, putları deviren yumrukları havada, vuruyor, kırıyor ve yeniden kuruyor. Şark dalgın vaziyetinden çıkıyor, cihanın büyük cereyanları ortasına katılıyor, o da kımıldıyor, oda yürüyor, oda uğraşıyor.

Son mücadelemizde, Anadolu yaylaları üstünde, korkunç bir pehlivan gibi görünen bir fikir vardı. Efsanelerde her müşkülü yenen kahramanlar gibi, bu fikir, bu genç ve dinç fikir, kendi cinsinden olan rakip milliyet fikirlerde senelerce boğuştu. Bu fikir ilk imtihanını verdi ve bu gün muzafferdir.

Bugün kutsi hareminde toplandığımız Türk Ocağı mesuttur. Çünkü Türk Ocağı, bu gün namına devlet kurduğumuz halk ve millet fikirlerini, 11 senedir her vasıta ile neşr-ü telkin etmeyi kendine şiar edinmişti. Türk Ocakları, maddî vatanın olduğu kadar manevî vatanın da bekçisidir. Bu iki vatanımızdan manevî olanı, evvelkinden ziyade tahribe ve yağmaya uğramıştır. Biz, mazimizin bize en büyük yadigârı olan dilimizden başlayarak, şarkılarımıza, kelimelerimize, güzel sanatlarımıza, millî ahlakımıza, bizi Türk yapan bütün hususiyetlere alâkadarız. Onları teşhis etmekle, tespit etmekle vazifeliyiz. Çin yollarında, Afganistan ve Hint yollarında, İran, Irak ve Suriye yollarında, Mısır’da, Türk’ün ne kadar emeği, ne kadar göz nuru, ne kadar sanatı ve parası başkalarının hesabına geçmiş; başka medeniyetler namına kaydedilmiştir. Türkiye’de fen ile meşgul olanlar, Türk mâzisini arayanlar, şimdiye kadar bizden fazla başkaları idi. Türk Ocakları, bu mâziyi arıyor.

Arkadaşlar

Millet mücadelesi biterken, biz hepimiz en ihtiyarımızdan en gencimize kadar, kadın ve erkek, Ocağımızın bize telkin ettiği esaslara sadık, iman ve hak adamları olarak yan yana meydanda duruyoruz. Bu kadar felaketten, bu kadar buhrandan sonra, memleket bizi, kendi karşısında, tıpkı bundan beş sene evvel olduğu gibi, yan yana, baş başa beraber çalışırken görüyor. Şimdiden sonra da böyle, vazifenin bize çizdiği yolda hep beraber yürüyeceğiz.

Bütün kalbimle dilerim ki Türk tarihinin bu sayılı büyük gününde, açtığımız Ankara Ocağı Türk gençliği ve bütün Türk evlâdı için derin ve samimî bir kardeşlik yuvası olsun. Onun ısıtıcı ve uyandırıcı ışığı etrafında toplananlar, Türk Ocaklarının temiz ve şerefli mâzisine layık görünsünler. Biz bu temenni ve bu dua ile Ankara Ocağını açıyor ve Türk gençliğini onun kutsi mihrabı etrafında toplanmağa davet ediyoruz.”

23 Nisan 1923 Hamdullah SUPHİ…

 

Daha Fazla İçerik...

O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR

Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.

Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…

Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.

Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir. 

Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.

O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.

O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.

O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.

 Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.

Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.

Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.

Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…

İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.

Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”

Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.

O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Türkan HACALOĞLU

Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya