• Panel: Alparslan Türkeş Anısına

    Panel: Alparslan Türkeş Anısına

  • Galip Erdem Paneli

    Galip Erdem Paneli

  • Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Yeri

    Değişen Dünya Düzeninde Türk Milletinin ve...

  • Cumhuriyet Döneminde  Türk Hukuk Sistemindeki Gelişmeler

    Cumhuriyet Döneminde Türk Hukuk Sistemindeki...

  • Panel: Cumhuriyetin Kazanımları

    Panel: Cumhuriyetin Kazanımları


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfaArşivAnkara Turkocağının Paneli Yapıldı

Ankara Turkocağının Paneli Yapıldı

2009-12-30

Prof. Rıza Ayhan: “T.C. Devleti’nin kurucularının torunlarıyız. Bu Cumhuriyete sahip çıkmak zorundayız. Bölünme parçalanma olursa, aramıza nifak girerse, bu nifaktan devletimiz de, milletimiz de, tüm insanlık da zarar görür.”

Nevzat Kösoğlu: “Azınlık fikri, kamuda çürümeye ve kişisel ihanetlere kapı açar… Devletin onurunu korumak, gücünü yıpratmamak yönetenlerin vazifesidir.”

Prof. Dr. Oya Akgönenç: “Tarihteki senaryo, aynı şartlarda, ama farklı deyim ve kıyafetlerle tekrarlanmaya çalışılıyor. Bir ülke, rant kavgasına kurban edilmek üzere.”

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu: “Kimlik bilgisizliği, ırki politikalara alet olmayı kolaylaştırır. Bu coğrafya pek çok millet ve medeniyetin başını yedi. Etnisitenin açıkça devlet yöneticileri tarafından dile getirilmesi tehlikeli bir durumdur.”

Prof. Dr. Hasan Ünal : “Ciddiyetten yoksun ezberlerle, tehlikeli bir sürece girdik. Devletin değişmesine, sandıktan çıkan irade karar veremez. Sandık iradesi, var olan binayı kimin idare edeceğini belirler, ama binanın yıkılmasını getirmez.”

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Aksoy : “Bir zamanlar milleti savunmayı faşizm, ırkçılık sayanlar, bugün özgürlük, demokrasi adına dil üzerinden faşizm ve ırkçılık yapıyorlar.”

Türkan Hacaloğlu
Şube Başkanı
Türkan Hacaloğlu: “Milletimizi 36 parçaya bölmeyin, bölmek isteyenlere en şiddetli şekilde karşı çıkın. Devletle, milleti karşı karşıya getirmeyin.”

Türk Ocakları Ankara Şubesi ve Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GÜSAM)’ın birlikte düzenlediği “Kimlik Meselesi ve Milli Bütünlüğümüz” konulu panel G.Ü.’nde gerçekleştirildi. Rektör Prof. Dr. Rıza Ayhan başta olmak üzere çok sayıda öğretim üyesi ve yüzlerce öğrencinin izlediği panelde, ülkemizde bir kimlik sorunu olmadığı, ancak dış kaynaklı senaryolarla kimliğimizin tartışmaya açıldığı, bunun da milli bütünlüğümüzü tehlikeye attığı sonucuna varıldı.

Panelin açış konuşmasını Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanı Türkân Hacaloğlu yaptı. Son zamanlarda toplumun değer yargılarıyla, devletin değer yargılarının çatışma içine sürüklenmek istendiğini belirten Hacaloğlu, bazı medya organları ve toplumdan kopmuş sözde aydınların yönlendirmesiyle tarihin en kritik, bunalımlı dönemlerinden birini yaşadığımızı söyledi. Türk Ocakları’nın, Osmanlı’nın son yıllarında, böyle iç ve dış badirelerle karşı karşıya olduğu bir dönemde kurulduğunu hatırlatan Hacaloğlu, konuşmasını şu çağrıyla tamamladı:

“Devletle, milleti karşı karşıya getirmeyin, kurumlararası çatışmaya yol açmayın, gözbebeğimiz TSK’nın daha fazla yıpranmasına göz yummayın. Milletimizi 36 parçaya bölmeyin, bölmek isteyenlere en şiddetli şekilde karşı çıkın. Atatürk’ün kurduğu bu ülkeyi emanet ettiği gençlerimiz de, Gençliğe Hitabını iyi okusun, olup bitenleri iyice düşünsün ve kimlerin ne gibi oyunlar oynadığını, kimlerin bu vatanı parçalamak istediğini anlasın.”

NİCE 100 YILLARA TÜRK OCAKLILAR

Prof.Dr. Rıza Ayhan
Gazi Üniversitesi Rektörü

Hacaloğlu’nun ardından kürsüye gelen G.Ü. Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, Türk Ocakları’nın hem T.C. Devleti’nin kuruluşunda, hem de devletimizin muasır devletler seviyesine erişmesinde büyük hizmetler verdiğini, 100 yıldır devletin ve Türklük şuurunun hizmetinde olduğunu vurguladı. Türk Ocakları’nın, Türk kültürü ve Cumhuriyetin yeni felsefesinin oluşturulmasında da önemli görevler ifa ettiğini bildiren Prof. Ayhan, “Nice 100 yıllara” dileğinde bulundu. Prof. Ayhan, özetle şunları söyledi:

“T.C. Devleti’nin bazı temel özellikleri vardır. Bunlar sadece kağıt üzerinde değildir, ruhu ve felsefesidir. Hayat tarzımızın ana hatlarını belirleyen Anayasa bir bütündür ve bu Anayasa var olduğu sürece üniter-ulus devlet yapısıyla ilgili herhangi bir tasarrufta bulunulamaz. Eğer böyle bir söylem içindeyseniz, doğrudan doğruya Anayasa’ya aykırı hareket ediyorsunuz demektir. Evet fikir, bilim hürriyeti vardır, ama diğer muasır devletlerde olduğu gibi bunların bir de sınırı vardır. O sınır, devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüktür, Anayasa’ya sadakattir. Ancak son zamanlarda nereden çıktığı belli olmayan bazı yaklaşımlar sergilenmeye başlandı. Sizler T.C.’nin kurucularının torunlarısınız. Bu Cumhuriyete sahip çıkmak zorundasınız. Bölünme parçalanma olursa, aramıza nifak girerse, bu nifaktan T.C. Devleti’nin, insanlarımızın ve tüm insanlığın fayda görmeyeceğine inanıyorum.”

Açış konuşmalarından sonra “Kimlik Meselesi ve Milli Bütünlüğümüz” konulu panele geçildi. GÜSAM Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun yönettiği panelde sırasıyla, Prof. Dr. Hasan Ünal, Prof. Dr. Oya Akgönenç, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Aksoy ve Nevzat Kösoğlu konuştu.

Prof. Halaçoğlu takdim konuşmasında, tarihin her döneminde farklı fikir akımlarıyla birlikte, farklı sistemlere geçiş olduğunu, özellikle Sovyetler’in yıkılması ve 11 Eylül’den sonra dünyada yeni bir çalkantılı dönem başladığını kaydetti. Halaçıoğlu, Türkiye’nin AB süreciyle bağlantılı olarak getirilen birtakım ön şartların da ülkemizde, “kimlik” tartışmaları başlattığını hatırlatarak, Türkiye’nin böyle bir meselesi olup, olmadığını ele alacaklarını vurguladı.

DÜNYANIN 5’TE 4’Ü MİLLİ DEVLET

İlk konuşmacı G.Ü. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal, “Dünyada Milli Devlet ve Milli Kimlik Oluşumu” başlıklı sunumunda, ülkemizde ciddiyetten yoksun ezberlerle milli devlet kavramının ciddi ciddi tartışmaya açıldığını ve tehlikeli bir sürece girildiğini, bu yüzden bazı temel kavramların netleştirilmesinde fayda olduğunu ifade etti. Prof. Ünal, dünyadaki devlet yapıları hakkında şu bilgileri verdi:

“Milli devlet, tek millete dayanan cumhuriyet yapısıdır. BM’ye üye 200 civarında üye devletten 5’te 4’ü milli devlettir. Milli devletler içinde azınlıklar olabilir, ama bunlar ya uluslararası antlaşmalar ya da ülkenin örf ve adetlerine göre belirlenir. Devletler sokakta bulunmaz, sipariş verilmez, bakkaldan alınıp, satılmaz. Olağanüstü şartlarda ortaya çıkar. Bunun için bir kurucu idareye ihtiyaç vardır. Devletin değişmesine, sandıktan çıkan irade karar vermez. O irade sadece var olan bir binayı kimin idare edeceğini belirler, ama binanın yıkılmasına karar veremez. Dünyada bir de çok uluslu ortaklık devletleri var. Birden fazla milletin ortaklığından oluşan bu devletler, konjonktürel olduğundan, geçicidir. Yugoslavya Çekoslavakya gibi…Çok etnikli olup, ya milletleşmeye dönüşmek suretiyle veya tek bir millete dönüşen yapılar da bulunmaktadır. ABD gibi. 50 eyaleti olmasına rağmen anayasal yapısı tek millete dayanır. Yine İsviçre çok etnikli konfederasyondan, tek millete dönüşen milli bir devlet yapısıdır.”

Ülkemizdeki tartışmalarda daha çok üniter yapı üzerinde durulduğunu, oysa milli yapıya daha fazla vurgu yapılması gerektiğine işaret eden Prof. Ünal, “milli devletler sona erdi” iddialarıyla, Türklerin milliyetçilik anlayışı konusunda da şunları anlattı:

“Küreselleşme ezberini söyleyenler, milli devletlerin önemini kaybettiğini söylüyor. Bu yalan ve yanlış, aksine milli devletler bu yapılarından bir dirhem taviz vermiyor. Tek millet esasına göre kurulmuş T.C. Devleti’nin milliyetçilik anlayışında politik veya kültürel aşırılıklar, rahatsız edici uygulamalar var mı? Kesinlikle yok. Batılılar, geçmiş tecrübeleri dolayısıyla milliyetçiliği olumsuz anlamda kullanıyor. Oysa Türk Milleti, ırk ve etnik köken üzerine değil, mensubiyet ve kültür milliyetçiliği üzerine inşa edilmiştir. Gerçekten modern bir milliyetçilik anlayışına sahibiz. Bizim milliyetçiliğimizde ırkçılık, dışlayıcılık, yabancı düşmanlığı yok.”

Konuşmasının son bölümünde Türkiye’den “demokrasi” adına talep edilenlerin, özgürlük ve Avrupalılaşmayla ilgisi bulunmadığına dikkat çeken Prof. Ünal, sözlerini şöyle tamamladı:

“Demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler açısından önemlidir. Eğer bir ülkede milli kimlik tartışmaları ve mücadelesi varsa, bu demokrasi ile tedavi edilemez. Örnek Belçika, İspanya, bu ülkelerde kişi hak ve özgürlükleri yok denemez, ama kimlik mücadelesi olduğu için fiilen dağılmıştır. Bizde sosyal ve dini sebeplerle bir milli kimlik mücadelesi olmadı. Birtakım uygulamalarla, eğer yaratmak isterseniz bir kimlik mücadelesi yaratırsınız. Şu anda bizde yapılmaya çalışılan da bu. Mesela TRT-6, AB ülkelerinde böylesi yok. Ama İlerleme raporları, Katılım Ortaklığı Belgelerinde yazıldığı gibi zorlamayla bir kimlik inşasına götürülmek isteniyoruz.”

DEYİMLER FARKLI, MÜDAHALE AYNI

İkinci panelist Ufuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oya Akgönenç, “Türkiye’nin Coğrafi Konumu ve Milli Bütünlüğümüz”ü anlattı. Kimliği, tarihi birliktelik, kültür ve din gibi çok önemli öğelerin oluşturduğunu belirten Prof. Akgönenç, “Kimlik inşasında iç ve dış etkiler de önemlidir. 700 yıllık büyük bir imparatorluk nasıl yıkıldı, bunu mutlaka konuşmalıyız. Güçle yıkamayanlar, dibine dinamit yerleştirerek, çökertme yoluna gittiler. O dinamit millet sistemiydi, ayrılık nifakının sokulmasıdır” dedi. Benzer hikayenin bugün de, farklı deyimlerle, ama aynı şartlarda, aynı kıyafet ve menfaatlerle tekrarlandığını vurgulayan Prof. Akgönenç, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bu sefer müdahale daha şiddetli ve acayip. Demokrasi diyorlar ama altında kat kat açıklamadıkları, söylemedikleri var. Kaynağı da artık Avrupa değil, Okyanus ötesi. Bu kadar mı benzerlik olur, tarih bu kadar mı tekerrür eder? Kimliğimiz ikili kıskaç altında. AB’nin dayatmaları ve yeni azınlık yaratma çabaları var. Garip olan şu; Bizler, ‘bu vatandaşlarımız birinci sınıf, niye onları azınlık yapalım’ diyoruz. Keza bu insanlarımızın büyük bölümü de ‘biz azınlık değiliz, asli unsuruzdiyor. Ama bir de, ‘Biz bundan ne kazanırız’ diye bakanlar var. Maalesef bir ülke rant çıkar kavgasına kurban edilmek üzere. Türkiye öyle bir konumda ki, kapısı her tarafa açık. Jeopolitik durum çok kritik. Biz bunları kontrol edecek, mücadele edecek güçteyiz. Ancak çok dikkatli ve uzun mesafeli düşünmeliyiz. Kimlik davası hızımızı mı kesiyor, altımıza dinamit mi koyuyor yoksa elbirliğiyle mücadele edip, yükselişe mi geçeceğiz, vereceğimiz karar budur.”

IRK VE MİLLİYET AYNI ŞEY DEÐİL

Panelde Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Aksoy da, “Türkiye’nin Kültürel Yapısı ve Tarihi Kaynakları”nı ele aldı. Doktora tezinin konusunun Doğu Anadolu olduğunu vurgulayan Aksoy, dün milleti savunmayı faşizm, ırkçılık sayan Marksistlerin, bugün özgürlük, demokrasi adına dil üzerinden faşizm ve ırkçılık yaptığına dikkat çekti. Ülkemizde Türk ırkının yanında Kürt ırkından bahsedildiğini, ancak ırk ve milliyetin aynı şey olmadığını hatırlatan Aksoy, şunları söyledi:

“Kürt milliyetçiliği yapanların önce kendilerine bir vatan, ata bulması gerekiyor. Kendilerine has kültürlerinin olması gerekiyor. Araştırmadığım il yok, Kürtlere ait tek bir otantik, maddi kültürden söz edilemez. Kültürün de DNA’sı vardır. Kazakistan’daki kadınla, Hakkari’deki kadın nasıl oluyor da aynı motifi işliyor? Biz bu kültürel değerlerimizi işlemez, ön plana çıkarmazsak, başkaları işler. Bu tartışmalar, geç ama hayırlı oldu. Türkiye bundan daha fazla küçülemez, ama siyasi, kültürel, ekonomik anlamda zayıflatılır. O yüzden kültürel değerlerimizi iyi tanımalı ve sahip çıkmalıyız. Eğer hakiki Türk, Oğuz Türk’ü arıyorsanız, Doğu Anadolu’ya, Akdeniz’e bakın, diğer bölgelerden daha fazla Türk’tür.”

Aksoy, konuşmasının sonunda, Türk dünyası ve Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde kullanılan motif, mühür ve mezar taşları arasındaki bire bir benzerlikleri slaytlarla takdim etti.

SARI TİLKİ’Yİ BİLMEZDİK, AKLIMIZA DÜŞÜRDÜLER

Panelin son konuşmacısı Türk Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Nevzat Kösoğlu ise “Günümüzde Kimlik Üzerine Tartışmaların Toplum Üzerindeki Etkileri”ni ele aldı. Etnik veya milli kimliklerin, hukuki ayırımlar veya toplum kesimleri arasında keskin yargılar yoksa konuşulan değil, yaşanan konular olduğunu belirten Kösoğlu, şöyle devam etti:

“Bir zamandan beri etnik kimlik, alt-üst milli kimlik gibi kavramlar tartışılıyor. Bunlar sosyolojik kavramlardır rastgele kullanılamaz. Her isteyen istediği anlamı yükleyemez. Bu iş horoz dövüşüne dönüşence de ağzı olan konuşuyor. Ama kavramlar bilinmediğinden, kimlik dönüp, dolanıp, kökeni araştırma işine dökülüyor, soy, köken meselesi olarak algılanıyor. Burada terslik var. Soy kökeni bizi ırkçılığa götürür. T.C. Devleti’nin kuruluş ilkelerinde, ırka atıf yoktur. Türk milliyetçilerinin Ziya Gökalp’ten beri ırkçılıkla uzaktan yakından alakası olmamıştır. Herkes ırkçılığı lanetliyor, ama bu tartışmalar herkesi ırkçılığa götürüyor. Şu hikâyeye benziyor. Adamın biri içinde su olan kabı, okuyup, üflüyor, ‘3 gün iç, bir şeyin kalmaz’ diyerek, derman aramaya gelene veriyor. Vatandaş tası kapıp, koşarken ardından sesleniyor;“Ama içerken, sakın ola ki aklına sarı tilkiyi getirme’. Vatandaş üç gün sonra geliyor, perişan. Tabii bizimki hemen, ‘Yoksa içerken aklına sarı tilkiyi mi getirdin?’ diye soruyor. Vatandaş, ‘Ben sarı tilki falan bilmezdim, ama sen dedikten sonra hiç aklımdan çıkmadı’ diyor. İşte etnik kimlik tartışmaları bizde de, sarı tilki’ye döndü. Konuyla ilgilenenlerin şunu bilmesi gerekir; Azınlık fikri ve şuuru kamuda çürümeye ve kişisel ihanetlere davetiye çıkarır.”

DTP’nin kapatılması ve bundan sonra yaşanan gelişmelere de değinen Kösoğlu, şu tespit ve uyarılarda bulundu:

“Devlete, millete açık açık tavır alıyorlar ama, ‘bizim oğlan yapmaz’ denilerek, sırtları sıvazlanarak, gerilimin düşürüleceği, onların uslandırılacağı sanılıyor. Bu yanlıştır. Şımarık bir çocuğu ne kadar şımartırsanız, o kadar başınıza çıkar. Başınıza çıkınca da iyi bir dayak yer. Devleti yönetenlerden şüphem yok, en az benim kadar hassasiyet taşıdıklarına, imanım gibi eminim. Ama yetmez, bazı şeyleri de bilmek, görmek ve kabul etmek lâzım. Şımarık çocuğu, daha da şımartarak, bir yere varılmaz. Hukukun korunmasını istiyorum. Devlet, hukuktur. Bunu kaldırdığınızda, devlet olmaz. Devletin onurunu korumak, gücünü yıpratmamak, yönetenlerin görevidir. Hukuku, güçlü sineğin delip geçtiği, zayıf sineğin takıldığı örümcek ağı gibi görürsek, devleti toparlayamayız. Bunun vebali ağırdır, millet de hesabını sorar. Dava görülürken, ‘kapatılmasın’ diyenler oldu. Belki siyaseten doğrudur, bilemem, ama hukukun üstünde, siyaseti düşünenler yanlış yaparlar. Anayasa Mahkemesi kapatma kararı aldı, ancak sonra özür diler gibi açıklamalar yaptı, yadırgadım doğrusu. Eğer hukuk, kanun varsa yeni kurulan parti de derhal kapatılmalı. Başkasını kurarlarsa, o da kapatılmalı. Ha, yasaları değiştirirsiniz, o başka. Ancak hukuku, örümcek ağına çevirmek kimsenin hakkı da, haddi de değildir. Tv’lerde açık açık, pervasızca devlete küfrediliyor. Vatandaş olarak, görünen, görünmeyen bir elin onu hak ettiği yere koymasını bekliyorum. Mahmur’dan gelen bir bayan milletvekili kimin adına konuşuyor, ortada. Ama maaşını TBMM’den alıyor. Bunlar halk nazarında devletin gücünü zayıf gösterir. Devlet zayıflarsa, yönetenler bu zaafiyeti sürdürürse, vebali ağır olur.”

Türk Milleti’nin bunları ilk kez yaşamadığını, özellikle 2. Meşrutiyet’ten sonra insanların “hürriyet çılgınlığı” yaşadığını hatırlatan Köseoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Hürriyet çılgınlığının yaşandığı o günlerde kendini Osmanlı toplumundan farklı nitelendiren herkes, soy kökenini kayıran mitingler yaptı, dernekler kurdu. Sadece Türkler sesini çıkarmadı, sukûnetle izledi. Ziya Gökalp’in ifadesiyle, Türkler, devletin sahibiyiz diye sustu. Ama şu unutulmasın; Türkler konuştuğunda da, herkes sustu!..Bu tartışmaların olumlu yönü de var. Türk Milleti’nin kimliğini idrak sürecinde, başkasına düşmanlık yoktur. Böyle bir topluluk, bin yıldır kardeşim, dindaşım dediğine, düşmanım demez. En sağlam noktamız budur. Birtakım insanlar gruplar ortaya çıktı, etnik köken deyip duruyor, ama günümüzde artık soy kökeni araştırmanın çok da anlamlı olmadığını anlayacaklardır. Eğer tahrik edilmezlerle, millet bu tür araştırmaların işe yaramadığını görüp, vazgeçecektir.”

BU COÐRAFYA ÇOK MİLLETİN BAŞINI YEDİ

Panelin kapanış konuşmasını GÜSAM Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu yaptı. Kimlik bilgisizliğinin, ırki politikalara alet olmayı kolaylaştırdığı uyarısında bulunan Halaçoğlu, “Milli kimlik, ortak değerler manzumesidir. Aynı duyguları paylaşma, aynı coğrafyayı vatan bilme ve onu koruma duygusuna sahip olmadır” dedi. Halaçoğlu, özetle şunları söyledi:

“Bu coğrafya, pek çok millet ve medeniyetin başını yedi. Etnisitenin devlet yöneticileri tarafından dile getirilmesi, giderek ayırım unsuru haline geliyor. Tehlikeli bir durum, çünkü milli birliğin tehdidi anlamına geliyor, iç çatışmaya kadar gidebilecek bir sürecin başlangıcı gibi görünüyor. Demokrasi ile idare edilen ülkelerde her vatandaşın aynı yasaya tabi olması esastır. Ancak devlet adamlarınca, etnik kimlikler sayılıyorsa, bu gruplara özel yasa çıkarmayı gündeme getirir. Osmanlı, Paris Konferansı’nda Avrupalı sayıldı, neticede bölünmeye gitti. Bugün de AB kapsamında Avrupa’lı sayılıyoruz ve bir takım taleplerde bulunuluyor. Devleti yönetenlerin birinci vazifesi, gelişmeleri çok dikkatle izlemektir. Aydınların, STÖ’lerin de yine dikkatli, ciddi araştırmalarla kamuoyunu aydınlatması gerekir.”

Haber: Muyesser Yıldız

Paylaş

O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR

Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.

Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…

Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.

Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir. 

Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.

O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.

O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.

O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.

 Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.

Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.

Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.

Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…

İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.

Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”

Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.

O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Türkan HACALOĞLU

Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya