• Atsız ve Türklük Konferansı

    Atsız ve Türklük Konferansı

  • Turan Yazgan Anıldı

    Turan Yazgan Anıldı

  • Dündar Taşer Paneli

    Dündar Taşer Paneli

  • Hüsnü Poyraz ile Söyleşi

    Hüsnü Poyraz ile Söyleşi

  • Yağmur TUNALI ile Söyleşi ve İmza Günü

    Yağmur TUNALI ile Söyleşi ve İmza Günü


“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

 
Ana sayfa

Haberler

Vefat ve Başsağlığı

Türk Ocakları Ankara Şubesi Üyelerimizden Emekli Vali Sayın İsmet Metin, eşi Nursen Metin, kızı Senem Metin Adana’da korkunç bir katliama maruz kalarak hayatlarını kaybetmişlerdir. Merhum İsmet Metin, Nursen Metin ve Senem Metin’e Allah’dan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz. 

1944'ün Son Çerisi Fehiman Tokluoğlu'nun Anılarından Türkçülük Turancılık Davası

Türk Ocakları Ankara Şubesinde 6 Mayıs 2017 cumartesi saat 14:00'da 3 Mayıs Türkçülük Gününün önemini belirten konferansa davetlisiniz.

ORTA ASYA'DAN ANADOLU'YA KURGAN MEZAR GELENEĞİ

Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt, Türk Ocakları Ankara Şubesi'nde 22 Nisan Cumartesi 14.00 de yapılan konferansta, "Orta Asya'dan Anadolu'ya Kurgan Geleneği"ni anlattı.

ŞENYURT’un, büyük bir ilgiyle izlenen konferansında,

‘’Ölünün gömülmesinden sonra üzerine toprak veya taş yığılarak oluşturulmuş ve halk dilinde yığma, Anadolu Arkeolojisi literatüründe tümülüs, Orta Asya’da da kurgan olarak isimlendirilen mezarların ilk ortaya çıkışı, tarihsel gelişimi ve coğrafi yayılımı hakkında ayrıntılı bilgiler verdi.

Kurganların veya tümülüslerin yapım malzemesi mezarların bulunduğu çevrenin doğal malzemesi ile ilişkili olduğunu belirten Şenyurt, "Tümülüs ve Kurgan kelimeleri aynı mezar tipini mi ifade etmektedir?, Yığma mezar geleneği ilk olarak ne zaman, hangi bölgede ortaya çıkmış ve tarih içerisinde nasıl bir gelişim göstermiştir?, Özgün bir mimarisi olan ve farklı dillerde farklı isimlerle bilinen yığma mezar geleneğinin etno-kültürel aidiyetleri var mıdır?, Yığma mezar geleneği neden ortaya çıkmış ve ne zamana kadar kullanılmıştır?" gibi soruları da cevapladı.

Şenyurt, şunları kaydetti:

"Ural-Altay dillerinde yığma mezarlar kurgan olarak isimlendirilir. Türkçe kökenli olduğu istisnasız bir şekilde kabul edilmiş olan kurgan kelimesinin etimolojisi kur/kor (kurmak ve korumak) köklerine dayandırılmaktadır. Kur (u) gan (kur (ul) gan): kurulmuş (ulu, ülgen: büyük; anma: anıt) mezar yapısını ifade eden ve doğal olmayıp insanlar tarafından anıtlaştırılmış bir yapı ifade edilmek istenmiş olabilir. Kor (u) gan: koruyan, korunan (yazmak- yazgan, yazan; kırmak- kırgın, kırılgan) örneğinde olduğu gibi ölüyü ve mezar eşyasını koruyan anlamında bir ifade söz konusu olabilir. Latince tumulus kelimesi tumeo: şişme, kabarma kökünden gelmekte olup “tepe” veya “tepecik” anlamındadır. Günümüzde kullandığımız tümör kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Kelimenin etimolojisi mezar anlamına gelecek özel bir ifade içermez. Benzer bir durum Bin tepeler şeklinde kullanılan Türkçe tepe kelimesinde de görülür. İngilizce’de, tepecik, tümsek anlamındaki, barrow, cairn, howe gibi topografik tanım içeren kelimelerinin yanı sıra burial mound kelimesi de yığma mezarı vurgulamak için arkeoloji terminolojisine kazandırılmıştır. Bush Barrow (çalı tepe). Almanca’da da aynı şekilde tepe anlamına gelen hügel kelimesi grabhügel olarak yığma mezarı ifade eder biçime getirilmiştir. Ural-Altay dillerinde yığma mezarlar kurgan olarak isimlendirilir. Türkçe kökenli olduğu istisnasız bir şekilde kabul edilmiş olan kurgan kelimesinin etimolojisi kur/kor (kurmak ve korumak) köklerine dayandırılmaktadır."

 

TÜMÜLÜSLER DE BİRER KURGANDIR

Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt, "kurgan" kelimesinin Orta Asya'da "kale" anlamında da kullanıldığını hatırlatarak, şu bilgileri verdi:

"Taldıkorgan (Kazakistan’da bir şehir adı): Taldıkale (Kırıkkale gibi). Orta Asya bozkırlarında geceleyen çobanların mezar yanında uyumaları da kurgan kelimesinin anlamıyla yakından ilgili olmalıdır. Yığma mezar tipi için farklı dillerde kullanılan kelimeler arasında sadece kurgan kelimesinin topografik bir tanım olmayıp özellikle mezar yığması ve ölü gömme âdeti ile ilişki bir anlam içerdiği görülmektedir. Günümüzde birçok Batılı arkeoloji literatürlerinde ilgili dilde tepe anlamına gelen kelimeler kullanılırken ayrıca ve özellikle kurgan kelimesinin en azından bir parantez içerisinde kullanılıyor olması dikkat çekici bir durumdur. Türkçe kökenli olduğu kabul edilen kurgan kelimesinin Hint-Avrupalılar ile ilgili olarak 'kurgan toplumları' şeklinde kullanılması ise çok daha ilginçtir. İtalya, Yunanistan ve Anadolu arkeolojilerinde kurgan kelimesi neredeyse hiç kullanılmaz. Homeros, Herodot ve daha sonraki Romalı tarihçilerin klasikleştirdiği tümülüs kelimesinin söz konusu Antikçağ yazarlarının yaşadıkları coğrafyanın arkeoloji literatüründe kullanılıyor olmasında tabi ki hiçbir sakınca yoktur. Anadolu arkeolojisinde tümülüs kelimesinin kullanılması literatürümüzün Batı’dan alıntılanmış olmasıyla da ilgili bir durumdur. Ancak, bu tümülüslerin de birer kurgan olduğu gerçeğini inkâr etmemiz anlamına gelmemelidir."

KURGANIN BÜYÜKLÜĞÜ STATÜBELİRLER

Prof. Dr. Şenyurt, kurganların veya tümülüslerin yapım malzemesi mezarların bulunduğu çevrenin doğal malzemesi ile ilişkili olduğunu ifade ederek, anlatımlarını şöyle sürdürdü:

"Toprak olmayan kayalık alanlarda mezarın yığması taştan yapılırken, taşın bulunmadığı düz ovalardaki mezarların yığması topraktan yapılır. Esas olan mezarın üzerindeki yığının ölen kişinin toplumsal statüsüne yaraşır derece büyük ve anıtsal olmasıdır. Yığmanın büyüklüğü veya küçüklüğü ölen kişinin toplumsal statüsünü belirler. Taş veya toprak yığma, ayrı gelenekler olmayıp tamamen doğal malzeme tedarikine bağlı bir durumdur. Her iki malzemenin de bol olduğu alanlarda kalıcı ve sağlam olması açısından taş yığmaların tercih edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Litvanya asıllı ABD'li arkeolog Marija Gimbutas 1956 yılında kurgan tipi gömülerin Hint-Avrupalı bir ölü gömme geleneği olduğunu ileri sürmüştür. Rusya bozkırlarında Geç Neolitik veya Kalkolitik (Eneolit) dönemden itibaren kendine özgü mezar tipleri ve mezar buluntularıyla dikkat çeken bu kültürün insanlarını da “Kurgan Halkı” olarak nitelendirmiştir. Erken Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı tümülüslerini aynı geleneğin devamı olarak gören Gimbutas’ın bu teorisi kimi bilim adamlarınca kabul görse de genellikle çok eleştirilmiştir."

KURGAN AVRUPA'YA DÖRT EVREDE YAYILDI

Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt, "Hint Avrupalı sayılan, Hititler, Luwiler, Mitanniler, Hindular ve Persler’de neden tümülüs geleneği yoktur?" sorusunu cevaplarken şunları söyledi:

"Kurgan kültürünün Avrupa’ya gelişini M.Ö. 4500’lere kadar indiren Gimbutas bu teorisiyle Hint-Avpupalı dil konuşan tüm Avrupalı halkların da dışarıdan geldiklerini iddia etmiş oluyordu. Bazı araştırmacılar ise aksine, Hint-Avrupalı dilleri konuşan halkların Avrupa’nın daha eski, göçebe olmayan tarım toplulukları olduğunu ileri sürmektedir. Yığma mezar geleneğinin veya kurganların yayılışının belli bir halk grubunun yayılışı ile ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği konusu da önemli bir konudur. Gimbutas Kurgan kültürlerinin Avrupa’ya yayılımının şu dört evrede gerçekleştiğini öne sürmektedir: 'Kurgan I: M.Ö. 4400-4200, Kurgan II: M.Ö. 3400-3200, Kurgan III: M.Ö. 3000-2800, Kurgan IV: M.Ö. 2800-2200. Gimbutas’ın aksine birçok Avrupalı arkeoloğun ise kurganların Kuzey Kafkasya’da M.Ö. 4. binin ortalarında ortaya çıktığını kabul ettiğine dikkat çeken Şenyurt, "Karadeniz’in batısında ve özellikle Aşağı Tuna bölgesinde, Orta Avrupa ve Balkanlar’da M.Ö. 4. binin ortalarına kadar Çukur Mezar Kültürü yaygındır. Eneolit dönemin sonlarında ekolojik değişim ve bozkır bölgesinden gelenler tarıma dayalı ve daha çok yerleşik olan Kalkolitik kültürde radikal değişimlere sebep olmuş ve konar göçer hayvancılık ekonomisi ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, Yamnaya, Kurgan veya Aşı Boyalı Mezar kültürü ortaya çıkmıştır."

KURGANLAR GÖÇEBE TOPLUMLARIN TAPUSU OLMUŞTUR

Şenyurt, kurganların aynı zamanda göçebe toplumların otlaklıklarının ezeli tapusu niteliğinde olduğunu vurgularken, şu bilgilere yer verdi:

"Güney Urallar’da Lopatino ve Petrovka erken kurganlarında açığa çıkarılan insan iskeletlerinden elde edilen C14 verilerinin M.Ö. 3640-3490 tarihlerini göstermektedir. Ölünün gömüldükten sonra üzerini toprak veya taş ile yükselterek bir tepe haline dönüştürülmesi farklı bir anlayış içermelidir. Yığma mezar yapmak onu yapanlar için güç bir iştir ve bu geleneğin kökeninde bu güçlüğü göz ardı ettirecek önemli sebepler olmalıdır. Her şeyden önce mezarın üzerine oluşturulan tepe, ölen kişinin unutulmamasını ve onun anısını yaşatacak şekilde fark edilmesini sağlamaktadır. Uygulanan işlem sadece cesedin üzerinin kapatılması işlemi değildir. Göçebe halklar anma ve ritüeller için atalarının ve yakınlarının mezar yerlerini kolayca tespit edebilmek amacıyla bu mezarları yapmış olmalıdırlar. Günümüzde Kazakistan’daki boyların ataları olduklarını düşündükleri dağlık bölgelerdeki kurgan alanlara giderek burada dualar okuyup şenlikler düzenledikleri görülmektedir. Göçebe halklar hayvan otlattıkları alanları ellerinde tutmak ve bir anlamda mülkiyetlerinin kendilerine ait olduğunu göstermek için mezarlarını belirgin yapmış olmalıdırlar. Kurganlar göçebe toplumların otlaklarının ezeli tapusu niteliğindedir. Sahiplenmek ve koruma altında tutmak ve hatta yurt edinmek için iyi birer dini ve sosyolojik nedendir.”

Büyük ilgi ile izlenen konferans Prof.Dr. Sayın Yücel Şenyurt’un sunumundan sonra gençlik kolları üyelerimizden Akdeniz Erbaş’ın, dombra eşliğinde Türk dünyasından ezgiler sunumuyla sona ermiştir.

 
 

27 Aralık 2006

27 Aralık 2006 – Ölümünün 70. yılı dolayısıyla İstiklâl Marşı Şairimiz “Mehmet Âkif ERSOY”
anılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı Şura Salonunda Şubemizin Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğü ile ortaklaşa düzenlediği ve iki saat süren konferansı, bilhassa gençlerin büyük bir dikkatle takip ettikleri müşahade edilmiştir.

Açış Konuşması   : Türkân HACALOÐLU
Protokol Konuşması : Ömer ALTINYÜZÜK (İl Millî Eğitim Kültür Şube Müdürü)
Konuşmacı : Yavuz  Bülent  BAKİLER (Şair ve Yazar)
  “Mehmet Âkif ERSOY ve İstiklâl Marşımız”

 

Daha Fazla İçerik...

O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR

Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.

Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…

Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.

Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir. 

Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.

O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.

O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.

O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.

 Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.

Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.

Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.

Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…

İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.

Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”

Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.

O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

Türkan HACALOĞLU

Ankara Türk Ocağı Başkanı

İSTİKLÂL MARŞI KABULU

Yayınlar

Sosyal medya