Türk Ocakları Ankara Şubesi Türkan Hacaloğlu’nun Başkalığında, Başkan Yardımcısı Uğurcan Küçükağaoğlu ve Yönetim Kurulu Üyesi Zeki Cihan Coşkun Adana Türk Ocakları Şubesi’nin ev sahipliğini yaptığı bölge toplantısına katıldı.
Şube Başkanı Ömer Volkan Çiçek açılış konuşmasında Adana Şubesi’nin kuruluşunun milli mücadele yıllarındaki önemi ve faaliyetleri ile ilgili bilgi verdi. Genel Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Öz’ün Türk Ocaklıların Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu ve Milli Mücadele dönemindeki önemi ve Türkiye’nin gündemi ile ilgili konuşmalarından sonra Şube Başkanlarının faalliyetlerini ve Genel Merkezden isteklerinin belirtildiği çok verimli bir toplantı oldu.
Türkan Hacaloğlu, milli birliğimize vurgu yaptığı konuşmasında özetle:
“Aziz Türk Ocaklılar,
Türk Ocakları Ankara Şubesi olarak,"Bende bu vakayiin ilk hissi teşebbüsü, bu memlekette, bu güzel Adana'da doğmuştur." diyen Atatürk’ün Milli bağımsızlık ve egemenlik düşüncesini kafasında oluşturduğu şehir ADANA’da bulunmaktan büyük şeref duyduğumuzu ifade etmek isterim. Genel Merkezimizin koordinatörlüğünde bizlere ev sahipliği yapan çok değerli Şube Başkanı Ömer Bey’e ve Yönetim Kurulu üyelerine şahsım ve Şubemiz adına teşekkür ediyor, hepinizi sevgi, saygıyla selâmlıyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Milliyetçilik bir irade, bir tercih meselesidir. Fikir meselesi olduğu kadar, aynı zamanda bir gönül işidir. Kimse zorla milliyetçi yapılamaz. Bu bakımdan Türk Ocağı mensupları, yani Türk milliyetçileri hür iradeli insanlardır. Türk ülküsüne hizmeti iradeleri ile tercih etmiş gönül erleridir. Feragat sahibidirler, fedakârdırlar. Nefisleri için değil, ülküleri için mücadele ederler. Türklüğe daha iyi hizmet etmek Türk Ocaklılar olarak bizim vazifemizdir, birlik ve beraberlik içinde yapacağımız faaliyetler milli birliğimizin pekiştirilmesinde öncülük etmelidir. Bilhassa genç nesillerin milli duygularını harekete geçirecek faaliyetlere öncelik verilmesinin gerekliliğine işaret etmek istiyorum.
Bu noktada kısaca bu sene zarfında yaptığımız faaliyetlerden bir kaç örnek vermek gerekirse, Ramazan ayında Keçiören Belediyesi'nin de katkısıyla şehit ve gazi aileleri ile Türk Ocaklıların buluştuğu yaklaşık 800 kişinin katıldığı bir iftar yemeği düzenledik. Ankara'daki kurum ve kuruluşlara ziyaretler gerçekleştirerek Şubemizin faaliyetlerinden haberdar ettik, gelecek faaliyetlerimizde işbirliği için tekliflerde bulunduk. Gerek güncel konuları incelediğimiz, gerekse Türk milliyetçiliğinin önde gelen şahsiyetlerini andığımız Cumartesi konferanslarımız bu yıl da devam etti. Bu konferanslara katılanlar, ilim ve fikir adamlarımızdan çok çeşitli konularda ufuk açıcı bilgiler edindiler. Yeni bir faaliyete de başladık! Perşembe akşamları genç akademisyenlerimiz bir 'Serbest Kürsü' kurdular ve araştırmalarını Ocaklılarla paylaşmayı plânlıyorlar..
Şubelerimize Türklük yolunda yapacakları çalışmalarda üstün başarılar dileriz. Bu şuur içinde yetiştireceği gençlerin, ileride ülkenin kaderini tayinde vazife alacaklarına ve başarılı hizmetler vereceğine güvenimiz tamdır.
"Ne mutlu banaki Türk yaratıldım
Gönlümün en yüksek gururudur bu
Ne esir edildim ne satıldım
Türk benliği, Türk şuurudur bu"
Bu duygularla cümlenizi selâmlar, saygılar sunarım. "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"
Türk’ün Ocağının ateşi ebediyen sönmeyecektir...
26.Ekim.2019 Cumartesi Türk Ocakları Ankara Şubesinde gerçekleştirilen "CUMHURİYET SONRASI TÜRK JEOPOLİTİĞİNDE YAŞANAN GELİŞMELER VE SURİYE GERÇEĞİ" Konulu Konferansın konuşmacılardan MHP Eski Millet Vekili Sayın Mehmet Şandır ve MHP Eski Millet Vekillerinden Prof.Dr. sayın Özcan Yeniçeri’nin konuşmaları özetle:
SAYIN MEHMET ŞANDIR KONUŞMASINDA ÖZETLE:
“Suriye Arap Cumhuriyeti’nin konumlandığı coğrafya jeopolitik açıdan önemini Kadeş Savaşı’nda dahi göstermiş ve tarihin ilk barış anlaşması olan Kadeş Anlaşması’nın konusu olmuştur. Nitekim Suriye ‘nin coğrafi sınırlarının tarih boyunca dönemin güçlü devletlerinin , medeniyetlerinin hatta günümüzde küresel güç olma iddiasında olan devletlerin çatışma alanı olarak kullanıldığını gözlemlemek mümkündür.
Her ne kadar devletin ismi Suriye Arap Cumhuriyeti olsa da Araplığın bir millet değil bir ırk olduğunu , millet bilincinin ise yerleşmiş olmadığını görmekteyiz.Savaş başlamadan önce 22 milyon olarak ölçülen Suriye nüfusunun %12’sinin Nusayri inancına sahip kişilerden, %80 ‘inin üzerindeki nüfusun büyük kısmının Araplardan, ülkede yaşayan Hristiyanların ve Dürzilerin de Arap ırkından olduğu tespit edilmiştir.Ancak , sunni mezhepteki Arapların kendi içinde aşiret yapısı hakim olduğundan ortak bir paydada bir araya gelemedikleri için toplum içi çatışmalar ortaya çıkardıkları görülmüştür.Yani savaş öncesi dönemde dahi toplum içinde çatışmalar mevcuttu.
Suriye 863 yılında Abbasi İmparatorluğu’nun Mısır Valisi olan Tolunoğlu Ahmet Bey’in beyliğinin yönetimiyle Türklerin hakimiyetine girmiştir ve Suriye coğrafyasında yaşayan toplulukların en huzurlu dönemi Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında geçirilen 1517- 1918 yılları arasındaki dönem olmuştur.1918’de yıldırım ordularının Halep’in kuzeyine çekilmesiyle yaklaşık 1000 yıllık Türk yönetiminden çıkmış, sonrasında önce İngilizlere ve daha sonra Fransızların mandaterliğine bırakılmıştır. Fransızlar Kürtleri, Nusayrileri ve Marunileri diğerlerinden ayırarak özel eğitim almalarını sağlamış, Fransa’ya giderek eğitim almaları imkanı tanımış, iş adamlarına imkanlar sağlayarak güçlenmelerini sağlamıştır. Bugün Suriye’de yaşanan kardeş kavgası büyük ölçüde bu ayrım hareketinin sonucudur.
Oysa Suriye ortadoğunun merkezidir ve Suriye’de var olan onlarca farklı mezhebin, yöresel farklı kimliğin farklılıklarını kimlikleştirerek uyum içinde bir arada yaşamayı başarması zaruridir.
Bilinir ki, Dürzilerin arkasında İngilizler, Marunilerin arkasında Fransızlar, Kürtlerin arkasında ise herkes vardır. BAAS 1943’te şekillendirilerek Fransa’nın koruması ile 1966 darbesi ile iktidar olmuş, 1970 yılında ise Hafız Esad, BAAS iktidarının içinde darbe yaparak bugünkü iktidarı şekillendirmiştir.%11’lik azınlık nüfus ile ülke kaynağını yaklaşık 50 yıldır kullanmaktadırlar.
Savaş öncesi üç milyon beşyüz bin Türk nüfusun yaşadığı Suriye’de bugün yaklaşık üç milyon Türk yaşamaktadır ve Türkler stratejik olarak çok önemli bölgelerde ikametlendirilmişlerdir.Örneğin, Bayırbucak , Humus etnik olarak Türk şehirleridir.
Suriye’deki Türklerin gerçeğini tarihi süreç ile birlikte çok iyi analiz edip, Türkleri sahiplenmemiz gerektiğini ve artık sahadaki gücümüzle dünden çok daha farklı ve iyi pozisyonda olacağımızı düşünüyorum.Çünkü Suriye huzur içinde olmazsa Türkiye’de huzur içinde yaşamamız mümkün değildir.
Konuşma sırasını bana takdim ettiği için Sn Prof Doktor Özcan Yeniçeri’ye teşekkür ediyor ve sözü kendisine bırakıyorum’’ diyerek sözlerini tamamladı
PROF.DR SAYIN ÖZCAN YENİÇERİ KONUŞMASINDA ÖZETLE:
“Konuşmama şu önemli söz ile başlamayı uygun gördüm. “Tanımak yenmektir,bilmek ise hakim olmaktır.” Tarih bilinci her Türk’te var olmak ve özellikle Devlet bilincinde güçlenmiş olmak zorundadır.
Milletleri birbirine dost ya da düşman yapan en önemli hususun jeopolitik yani ülkenin hinterlandı olduğunu vurgulamak isterim.Ötneğin , Moğolistan’ı inceleyecek olursak , düşmanı olmadığını görürüz. Verimli arazisi ya da stratejik toprağı yoktur.
Jeopolitiğin bir diğer yandan ekonomik güç ile de ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Ekonomik gücü olmayan ithalata bağımlı ekonomiye sahip olan devletlerin başka devletler üzerinde etkinlik kurması mümkün değildir.
Ortadoğuda ve Arap yarımadasında ülkeler arası çıkar çatışmalarının yaşandığını ve dinsel bir birlik değil tam tersi örneğin Suudi Arabistan’ın Türkiye’nin yanında değil Hristiyanların yanında olması gibi farklı temellerde gruplaşmalar oluşturulduğunu görüyoruz. Mısır ‘ın Filistin’in değil de İsrail’in safında olması da düşündürücüdür.
Suriye meselesi kanaatimce bitmeyecek bir meseledir. Türkiye yedi sene evvel yapması gerekeni bugün yapmıştır ve ABD ve Rusya’nın bunu kabullenmesi gerekmektedir. İleride ne olacağını şimdiden net bir şekilde öngörmek mümkün değildir ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1939 Hatay ve 1974 Kıbrıs harekatından sonra 2019 yılında Suriye harekatının üçüncü büyük operasyon olduğunu söyleyebiliriz.
Her ulusun kendisinin devamı olan ulusun etnik yapılarını muhafaza ve müdafaa etmek için her türlü şeyi yapması mümkün iken Türklerin sınır dışı Türklerle ilgilenmesinin öteden beri ırkçılık ya da faşizm olarak damgalanmaya çalışıldığını bu yönde karşı propoganda yapıldığını görüyoruz.
Oysa orta asyada Türk vardır ve savunmak haklıdır. Biz 12 Eylül öncesinde ne ise aynen savunuyoruz ve kimsenin beğenilerine göre değişecek bir anlayışımız yoktur. Nerede bir Türk’ün erdi varsa o dert bizim derdimizdir. Türk olmak yerine Türk kimliği ile anılmak yerine başkalarının çocuğu olmayı özgürlük sayan ve Türk kelimesini kullanmak istemeyen kişiler var. Ancak , az ve inanan bir kişinin kimi zaman bir topluluktan çok daha üstün olduğunu da unutmamak gerekir.
Bazen bir Devlet bir kişi etmez; bazen bir kişi tek başına bir millet , bir Devlet yerinedir.
Yabancı ülkelerdeki düşünce açıklayıcılarının ya da tarihçilerin Dünya gelişmelerine farklı yorumlar yaptığını görüyoruz.Ancak Bernard Lewis 2001 ikiz kuleler saldırısından sonra terörün nedeninin Müslümanlar olmadığını , İslam olduğunu ifade ederek aslında günümüzde Alexander Dugin tarafından da bahsedilen islama karşı islam stratejisinin bir görünümünü çizmiştir.Günümüzde başka medeniyetler arasında çatışma çıkarmanın pahalılığı hesaplanarak islam medeniyetinin kendi içinde çatışma ortaya çıkarılmış ve geleceğin dünyasını bu çatışma belirleyecektir.
Oysa , millet kavramı ırkı aşan bir kavramdır.Manaları kendi arasında ortaklaştırılmış halka millet denir ve eğer bir toplum aynı şeylere üzüntü duyuyor, aynı şeylere seviniyorsa aralarında millet bilinci var denir.Millet belirlenirken onu oluşturan bireylerin milletin çıkarlarına hizmet edip etmediğine de bakmak lazımdır.
Biizm jeopolitiğimiz , Suriyeli Türklerin, Kuzey Kıbrıs’ın , Iraklı Türklerin kaderiyle ilgilenmeye mahkum etmiştir.Bugün Türkmen dağında mücadele etmezseniz yarın Erciyes dağında bu mücadeleyi vermek zorunda kalırsınız.
Dolayısıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan ile bir araya gelerek Ön Asya Türk Devleti’nin kurulmasının ikinci aşama olarak da Orta Asya Devletler Birliği’nin kurulmasının ve sürece İran’ın da dahil edilerek blok halinde yeniden dünya sahnesine çıkılması gerektiğini düşündüğümü belirterek konuşmamı izninizle sona erdiriyor.’’diyerek sözlerini tamaladı. ’’ Verimli şekilde geçen toplantı katılanların soruları ve cevaplarla toplantı sona erdi.
O Sadece Mustafa Kemal Değil, O TÜRK’ÜN ATASI ATATÜRK’TÜR
Türk milletinin ve mazlum milletlerin kötü talihini değiştiren üstün kişiliği ile çağa damgasını vuran büyük önder ATATÜRK’Ü aramızdan ayrılışının 83.Yıl dönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz.
Tarihte bin yılda bir gelebilecek üstün nitelikli devlet ve fikir adamı ne mutlu ki Türklüğün en zor günlerinde bizim milletimize nasip oldu. O’nun üstün devlet ve fikir adamlığı sayesinde vahşi Batının “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı Devleti’nin külleri arasından bugünün güçlü modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin evlatları olarak da biz bağımsız lâik ve demokratik Türk devletini kanımızın son damlasına kadar koruyup yaşatacağımıza and içmişiz…
Vatanı, milleti, namusu, şan ve şerefi için hayatını feda etmekten çekinmeyen, yolundan ve sözünden dönmeyen, vatan yaptığı her yerde, ilim ve kültür meşalesini tutuşturan insan Türk’tür. İşte o Atatürk’tü.
Gazi Mustafa Kemal “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek özünü bu sözle ifade etmiştir.
Büyük adamlar ancak büyük milletin bağrından çıkar. Bir düşünürümüz ‘’Türk Milletinin portresini sadakatle çiziniz o zaman Atatürk’ün portresini çizmiş olursunuz’’ der.
O çok özel bir şahsiyetti. Çünkü O şahsi ihtiraslarını millet yolunda hizmet gayesine veren bir Türk’tür.
O Kişi oğlu kişi değil, bir ülkü bir düşünce sistemi medeni hayatın gücü kaynağıdır.
O insanlık idealine aşık, faziletin timsali, karanlığa düşmüşlerin ümit ışığı ve meşalesidir. Çekin ellerinizi Atatürk’ümüzün üzerinden onu sağa sola götürmeyin. Onun adını ucuz politikalarınızla kirletmeyin. Çünkü O milli dehânın tam Kemâlidir. Türk’ün hem celâli hem cemalîdir.
Asırlar boyunca hür yaşamış bu milletin gözü pek alnı açık vicdanı temiz Türk! Atatürk.
Vurunca kılıç kesmeyen, bir acı sözle devrilen zalimlerin başına balyoz, acizlerin derdine derman kaya gibi sert, ipek kadar yumuşak, insanlık tarihinin onuru Türk! Atatürk.
Omuzuna attığın gurbet heybesiyle dağlara, ovalara, vadilere medeniyet tohumlarını eken, geçtiğin her yerde uyuyan insanları uyandıran, aydınlığa kavuşturan Türk! Atatürk
“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyetine kast eden düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olur” demiştin.
Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği galibiyetin mümessili olarak Vatanı böldürüp bayrağını asla indirmeyecektir…
İktidarda olup gaflet ve delalet içinde onları uyandıracak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini daima koruyacak milletine ve devletine sahip çıkmak en büyük ülküsü ve ideali olacaktır. Her şeye rağmen bil ve inan ki Türk milletinin düzenini bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Birlik ve beraberliğimize gölge düşürmek isteyenlere asla müsaade edilmeyecektir.
“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onun top sindiremez.
Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır.
Sen sahip olursan bu batan batmayacaktır.”
Aziz Atatürk kurduğun son Türk Devletini ecdadımızın son yadigarını aziz vatanımızı bölmek parçalamak isteyenlere arkanda bıraktığın Türk Gençliği asla müsaade etmeyecektir. Ellerine tutuşturduğun ilim, irfan meş’alesini söndürmeden ebediyete kadar taşıyacağına inanıyorum. Naçiz vücudun toprak oldu ama Türk devleti milletiyle sonuna kadar yaşayacaktır. Mehmetçik nöbetini tutuyor, vatanını kahramanca savunuyor. Rahat uyu Atam.
O Türklüğün eşsiz lideri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.
Türkan HACALOĞLU
Ankara Türk Ocağı Başkanı
Türk'üm, doğruyum, çalışkanım;
İlkem: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak;
Yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir.
Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir...
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda;
Gösterdiğin hedefe;
Durmadan yürüyeceğime;
Ant içerim.
Varlığım; Türk varlığına, armağan olsun.
Ne Mutlu Türk'üm Diyene!